17 Ağustos ve Hatırladıklarımız

17 Ağustos 1999… Bir neslin hafızasına kazınan, hepimizin yüreğini burkan o gece. Hani, bazı olaylar vardır, üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin ilk günkü gibi canlı kalır. 17 Ağustos depremi de onlardan biri.

Dün gibi hatırlıyorum o sarsıntıyı. Uykudan uyandıran o uğultuyu, titreyen duvarları, durmak bilmeyen beşiği andıran o dehşet anını. Bir anda, hayatın ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu anlamıştık. Sabah olduğunda, televizyonlar açıldığında, felaketin boyutları ortaya çıktığında ise kelimeler boğazımıza düğümlenmişti. Gölcük, Sakarya, Yalova… Yıkılan binalar, kaybolan hayatlar, enkaz altındaki umutlar…

O deprem, sadece binaları değil, bir ülkenin ruhunu da sarsmıştı. Korkuyu, çaresizliği, ama en çok da dayanışmayı öğretmişti bize. Kimimiz enkaz kaldırmaya koşmuş, kimimiz battaniye, yiyecek taşımış, kimimiz de sadece dualar göndermişti. Bilmediğimiz, tanımadığımız insanlara uzanan binlerce el, o karanlık gecenin en aydınlık tarafıydı.

Bugün, o depremin üzerinden yıllar geçti. Unutmadık, unutamayız. Çünkü 17 Ağustos, sadece bir doğa olayı değil, aynı zamanda bize sürekli hatırlatılması gereken bir ders. Her yeni bina yapılırken, her yeni imar planı çizilirken o geceyi hatırlamalıyız. Depremin değil, ihmalin öldürdüğünü asla aklımızdan çıkarmamalıyız.

Bu satırları yazarken, 6 Şubat depremlerinde yaşadığımız acı da gözümün önüne geliyor. O depremde yitirdiğimiz canları, geride kalanların acısını da derinden hissediyorum. Coğrafyamızın bir gerçeği olan deprem, bize yine ne kadar hazırlıksız olduğumuzu gösterdi.

17 Ağustos, bize depremle yaşamayı öğrenmemiz gerektiğini öğretti. Binalarımızı güçlendirmek, afet anında ne yapacağımızı bilmek ve en önemlisi, birbirimize kenetlenmek… Bu, bir yas günü değil, bir farkındalık günü olmalı. Yitirdiklerimizi anarken, hayatta kalanlar için daha güvenli bir gelecek inşa etme sözü verdiğimiz bir gün.

O geceyi yaşayan ve o gece sevdiklerini kaybeden herkese en derin saygılarımla. Onları unutmayacağız.