27 Mayıs: Bir Darbenin Gölgesinde Kalan Miras

Bugün 27 Mayıs. Takvimler her yıl bu güne işaret ettiğinde, zihinlerde bir dizi soru işareti belirir: Demokrasi, özgürlük, darbe, kaos… 64 yıl önce bugün, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk askeri darbesi yaşandı. Demokratik yollarla seçilmiş bir hükümet, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından iktidardan uzaklaştırıldı. Bu olay, sadece siyasi bir kırılma değil, aynı zamanda toplumsal hafızamızda derin izler bırakan bir travma oldu.

27 Mayıs 1960 darbesi, dönemin siyasi atmosferinin bir sonucuydu. Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti hükümeti, on yıllık iktidarı boyunca önemli ekonomik ve sosyal değişimlere imza atmış, ancak aynı zamanda artan otoriterleşme eğilimleri ve muhalefeti hedef alan uygulamalarıyla eleştirilerin odağı haline gelmişti. Üniversitelerde, basında ve siyaset koridorlarında yükselen gerilim, ordunun "iç huzursuzluk" olarak adlandırdığı bir duruma evrilmişti.

Darbe, şafak sökmeden başlayan operasyonlarla gerçekleşti. Başbakan Menderes ve kabine üyeleri tutuklandı. Üniversite öğrencileri ve akademisyenlerin de önemli rol oynadığı darbe, "hürriyet ve demokrasi" söylemleriyle meşrulaştırılmaya çalışıldı. Ancak kısa sürede görüldü ki, darbenin beraberinde getirdiği süreç, bu söylemlerin ötesine geçecekti. Kurulan Yüksek Adalet Divanı'nda yargılanan eski iktidar mensupları, trajik bir şekilde idam cezalarına çarptırıldı. Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idam sehpasına gidişi, Türk siyasi tarihinde kara bir leke olarak yerini aldı.

27 Mayıs'ın Türkiye'ye ne kazandırdığı, ne kaybettirdiği sorusu, bugün bile tartışılmaya devam ediyor. Darbe, anayasal düzeni değiştirmiş, yeni bir anayasa kabul edilmesine yol açmış ve siyasi hayatı yeniden şekillendirmiştir. Ancak aynı zamanda, darbelerin siyaset üzerinde bir vesayet aracı olarak kullanılabileceği algısını güçlendirmiş, demokrasi kültürünün kökleşmesinin önünde ciddi bir engel teşkil etmiştir. Sonraki yıllarda yaşanan 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri, 27 Mayıs'ın açtığı bu kapıdan girmiştir desek yanlış olmaz.

Bugün, 27 Mayıs'ı anarken, sadece geçmişi hatırlamakla kalmamalı, aynı zamanda geleceğe dair dersler çıkarmalıyız. Demokrasi, sadece sandıktan ibaret değildir; güçlü kurumlar, hukukun üstünlüğü, özgür basın ve sivil toplumun varlığıyla nefes alır. Farklı düşüncelere tahammül, diyalog kültürü ve uzlaşma arayışı, demokratik bir sistemin vazgeçilmezleridir.

Türkiye, 27 Mayıs'ın açtığı yaraları sarmaya, darbelerin gölgesinden tamamen kurtulmaya çalışıyor. Demokrasiye olan inancımızı tazelemeli, siyasi farklılıklarımızı düşmanlık olarak görmekten vazgeçmeli ve ülkemizi daha güçlü bir demokrasiyle geleceğe taşımak için birlikte çalışmalıyız. 27 Mayıs, bir daha asla yaşanmaması gereken bir kara leke olarak tarihimizdeki yerini korurken, bizler de bu acı deneyimden çıkardığımız derslerle, daha sağlam bir demokratik gelecek inşa etme sorumluluğunu omuzlamalıyız.