30 Ağustos Zafer Bayramı'nın Düşündürdükleri Üzerine  Kısa Notlar

30 Ağustos Zafer Bayramı,  Türk Ulusu'nun  tam bağımsızlık, ulusal egemenlik ve özgür bir toplum  olarak kalabilmek için, devrin küresel ve birleşik  emperyalist güçlerine karşı  başlattığı  bir ölüm-kalım mücadelesinin, kesin ve geri dönülmez zaferle taçlanması ve mühürlenmesidir. Sömürgeci güçlere karşı topyekun ulusça başlattığımız; ya hep ya hiç  anlamına gelen  Kurtuluş Savaşımızın kesin zaferle tescillenmesidir.

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün baş komutan olarak doğrudan planlayıp yönettiği ve kesin zafere ulaştırdığı  Kurtuluş  Savaşı, başta özgür   siyasal egemenliğimiz  olmak üzere   ülke ve ulus varlığımızın tapusunun ulusal ve evrensel boyutlardaki tescilinin anahtarıdır.

Kurtuluş Savaşı'mızın kazanılması ile,  29 Ekim 1923 Tarihinde Türkiye Cumhuriyeti  ilan edildi. 24 Temmuz 1924 Tarihinde de , küresel ölçekte, ulusumuzun özgürlük, bağımsızlık ve egemenlik  tapusu olan Lozan Barış Anlaşması'nın imzalanması ile sonuçlandı.

01 Nisan 1926 Tarih ve 589 sayı Yasa ile de, her yılın 30 Ağustos günü  ZAFER BAYRAMI olarak  kabul edildi. İçinde bulunduğumuz 30 Ağustos  2024 Yılı, Kurtuluş Savaşı zaferimiz için 102., bu günün Zafer Bayramı olarak  ilan edilişinin de 98. Yılı olacak.

Tarihsel ve askeri değerlendirmeleri uzmanlarına bırakalım...

Peki  kısaca özetleyecek olursak; Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması o dönemde  neler sağladı? Sonra neler oldu?

A- Küresel ve evrensel  açıdan.

1-:Türkiye'nin  sömürgeci- emperyalist güçlere karşı vermiş olduğu ve başarıya ulaştırdığı kurtuluş mücadelesi, bağımsızlık savaşı veren geri kalmış mazlum uluslar için bir moral, umut ve cesaret kaynağı oldu. Bağımsızlık hareketleri hızlandı.

2- Türkiye ile emperyalist ülkeler arasında imzalanan Lozan Barış  Anlaşması, uluslar arası ölçekte, diplomasi ve barışın  önemini ön plana çıkardı.

3- Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasına,  küresel olarak, siyasal ve hukuki varlığının tanınmasına,  özgür, egemen ve  bağımsız bir ülke olarak  yaşamasının güvence altına alınmasına  ortam ve zemin hazırladı.

B- Ulusal Açıdan.

1- Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.  Osmanlı Devleti  tarihe karıştı. Saltanat  ve  hilafet  sona erdi. Kulluk ve ümmetçilik  kuramsal da olsa ortadan kalktı. Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.

2- Dinsel hukuk,  yerini  halk egemenliğine dayanan çağdaş anayasal hukuk düzenine bıraktı. Anayasal, sınıfsız, ayrıcalıksız eşit yurttaşlık  hakkı geldi.

3- Din ulemasının eğitim sistemi ve yargılama düzeni üzerindeki yetkilerine ve vesayetine son verildi. Eğitim ve öğretim birliği önem kazandı. Eğitim ve yargı çağdaşlaştı.

4- Hukuk açısından, Medeni Kanun'un  kabulü ile birlikte,  erkek egemenliği ve ayrıcalığına dayalı dinsel hukuk, yerini daha çağdaş ve daha eşitlikçi bir çağdaş yasaya bıraktı. Zamanla, kadınlar seçme ve seçilme haklarını da kazandılar.

5-  Sosyolojik olarak, toplumsal birlik, bütünleşme ve dayanışmanın önemi arttı. Dinsel, etnik ve feodal makam ve kimlikler yerine ULUS KİMLİĞİ  ve ULUSLAŞMA önem kazandı.

6- Özgür aklın ve pozitif bilimin bireysel ve toplumsal yapıdaki önemi ön plana çıktı. Akıl, bilim ve çağdaş teknolojilerin üretim, istihdam, gelir ve ekonomik refahın artışındaki olumlu katkıları modern üretim teknikleri ve üretim birimlerinin doğup çoğalmasına neden oldu...

C- Bu Gelişmeler Nasıl oldu.

Peki  Kurtuluş Savaşının örgütlenmesi, yönetilmesi, kazanılması, ve küresel ölçekte  tescil edilmesine ek olarak; ayrıca toplumdaki  tüm  bireylere,  halka, ülkeye ve ulusa çok olumlu olarak yansıyan bu siyasal, hukuksal, ekonomik, sosyolojik, kültürel ve hatta psikolojik önemli kazanım ve gelişmelerin baş mimarı hiç kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk oldu. Bu zaferi, dava arkadaşlarını ve ikna edip peşinden  sürüklediği ulusu ile birlikte başardı. Atatürk'ün sınırsız yurt ve ulus sevgisi,  eşsiz  ve yapıcı doğal karizması, vazgeçilemez nitelikteki ulusal bağımsızlık vizyonu, derin yurtseverliği, toplum  sevgisi, ayrıca etkin ve doğru şekilde motive edici ve ikna edici insan yönetimi, askeri dehası; kendisini kadın ve erkek tüm halkına, silah arkadaşlarına,  erinden generaline ,kumanda ettiği tüm askeri birliklere kabul ettirmesi...çok önemli etkenler olmuştu.

Türkiye'nin şu andaki mevcut gelişmesi henüz beklenen  bir  düzeyin, çağdaş uygarlığın üzerine çıkamamışsa bunun en önemli nedeni Atatürk karşıtlığı, özgür aklın ve bilimin dışlanması, hatta bazan Atatürk düşmanlığıdır. Devlet yönetiminde özgür aklı, bilimi, adaleti, hukuku ve hatta ahlakı bile dışlayan kimi dinbaz, yobaz, aşırı ırkçı, halk avcısı  sağcı siyasi yönetimler ve onlara alan açan dış güdümlü  askeri darbelerdir.

Bu durum,  75 yıldır, bazan düşük yoğunluklu olarak  bazan da ivme kazanarak devam ediyor...

Çözüm nedir?  Çözüm, Atatürk gibi düşünmek ve Atatürk gibi davranmaktır. Aklın, bilimin, adaletin, hukukun, demokrasinin yolundan gitmektir. Anayasal düzeni bozmamaktır. Demokratik laiklik anlayışı içinde, din ve vicdan özgürlüğüne bağlı  kalarak, toplumu dinbazların, yobazların, şeyhlerin, dervişlerin ve müritlerin  memleketi olmaktan kurtarıp, kula kulların değil, her alanda ve her konuda  hak ve hukuk eşitliğine sahip yurttaşların ülkesi yapmaktır.

Başta Ulu Önderimiz M.Kemal Atatürk olmak üzere, tüm Kurtuluş Savaşı Gazi ve şehitlerinin ruhları şad, mekânları cennet olsun. Eğer onlar, gazi ve şehitlerimiz olmasa, bizler de olamazdık.

BU DÜŞÜNCE VE ANLAYIŞ İÇİNDE KALARAK HERKESİN

Z  A  F  E  R    B  A  Y  R  A M  I    KUTLU  OLSUN.