Avrupa birliği parlamentosu müzakereleri dondurma kararı aldı. Bu karar kendi başına bir anlam taşımasa da, bizim ülkenin politikacılarını kızdırmaya yetti.

Aslına bakılırsa kararın bağlayıcı yanının olmamasına rağmen, etkisinin olmayacağını düşünmek de doğru değil. Sonuçta bu kararın Avrupa Birliği Konseyine direk etki etmese de dolaylı etkisinin olmayacağını düşünmek saflık olur.

Bu kararın AB ile aramızdaki problemin tescili niteliğinde bir anlam taşıması, sorunun kısa zamanda çözülmeyeceğini de gösteren bir işaret olarak algılaması gerek.

Referandum sürecinde hükümetle ile AB ülkeleri ve liderleri arasında yaşanan kriz ve Almanya ile İncirlik krizinin parlamentonun kararındaki oylar arasındaki farkın açılmasında belirleyici olmuştur.

Ülkeler arası politika iç siyasete karıştırıldığında bu tür sonuçların da karşımıza çıkacağını peşinen kabullenmemiz gerekir.

Kendimizin yarattığı bir sonuca kızmanın da bir anlamı yok.

MÜLTECİLER İLE GERGİNLİK

Sorunsuz bir ülkeymişiz gibi son günlerde bir de mülteci krizi ile karşı karşıya kaldık.

Suriyeli mültecilere karşı dozajı her geçen gün biraz daha artan şiddet hareketleri görülmeye başlandı. Sosyal medya üzerinde de yer alan bu hareketlenme büyüyerek devam ediyor.

Suriye krizi ile sınırlarımızı plansız bir şekilde bu mültecilere açan hükümetin, eninde sonunda bu krizle baş başa kalacağı yazıldı çizildi.

Ama dinleyen olmadı.

Hükümet mülteci hareketine birkaç haftada hal olacak bir sorun gibi yaklaşım gösterdi.

Emevi Camisinde namaz kılınıp bitecek gibi baktıkları Suriye krizi bugün önlerinde çözümü karmaşık bir sorun olarak durmakta.

Düzensiz kabul edilen mültecilerin sayısı mülteciler için oluşturulan kampların kapasitesini aşınca ülke içine dağılan bu unsurlarla, yerel halkın karşı karşıya kalmayacağın öngörmemek, buna yönelik önlem almamak sadece öngörüsüzlük olarak ifade edilemez.

Ekonomik kriz artıkça, mültecilere yönelik tepkiler katlanarak artacak ve bu ister istemez şiddeti de beraberinde getirecektir.

Artık Suriyeli mültecilerin bir kısmı geri dönse de büyük bölümü ülkemizde kalacak gibi duruyor.

Bu meseleye geçici çözümlerle yaklaşmak, uzun vadeli çözüm önerileri geliştirmemek Türkiye için önümüzdeki dönem daha da karmaşık sorunlar yaratacaktır.