İnönü Üniversitesi’nde ‘Tarih, araştırma ve toplum arasında Arslantepe: Uluslararası iş birliği ve yerel kalkınma için bir model’ konulu bir söyleşiye katılan Restelli, Arslantepe’de bilimsel olarak çalıştıklarını ifade ederek bu anlamda üniversiteler ile aralarında önemli bir bağlantı olduğunu belirtti.
Arslantepe’de eski yaşam sistemleri, eski insan hayatı üzerine çalıştıklarını kaydeden Restelli, kazıda her şeyi bulduklarını ve eski döneme ait her şeyi araştırdıklarını anlattı.
“Arslantepe’deki kazılarda herkes önemli şeyler bulabilir” diyen Prof. Dr. Francesca Balossi Restelli, “Siz Malatya’dasınız. Neden bu şehir sizin, bizim ve dünya için bu kadar önemli? Neden siz bu yeri korumak zorundasınız? Gerçek dünyadan herkes buraya bakıyor. O kadar değerli bir yer ki onu korumak ve bilmek zorundasınız. Size vermek istemiyorum, birlikte yapıyoruz. Arslantepe ilk sizin yani Malatya toplumunun ve Türkiye’nin. Ben bir gün gidebilirim. İtalyanlar 65 yıldır burada çalışıyorlar ama ne kadar devam edeceğimizi bilmiyorum ama sizler buradasınız” dedi.
Restelli, hiçbir zaman Türkçe dersi almadığını belirterek, “Türkçeyi işçilerden öğrendim. Bir profesörüm, işçilerden öğrendim” bilgisini paylaştı.
Arslantepe’de tarih, araştırma, bilim ve yerel toplumun bağlantılı olduğunu kaydederek, “Neden toplum önemli çünkü biz Orduzulu insanlarla çalışıyoruz. Bu 3 nokta çok önemli. Hem Arslantepe’yi korumak hem de tanıtmak için önem taşıyor” ifadelerini kullandı.
Francesca Balossi Restelli, “Neden Arslantepe önemli?” sorusundan yola çıkarak şu bilgileri paylaştı:
“2021 yılından beri Arslantepe, UNESCO Dünya Miras Listesi'nin içerisinde yer alıyor. Neden? Çünkü Arslantepe’de Marcella Hocam (Arslantepe Onursal Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Marcella Frangipane) 65 yıl içinde çalışırken dünyanın en eski devlet sistemini buldu. Tek bulmadı ama araştırma yapınca bu devletin sistemini anladı ve dünyaya öğretti. Bu iş için Marcella’ya çok ödüller verdiler. Çünkü sarayı korumak için çalıştı. Bu saray nedir? Şu ana kadar 400 metrekare bir alan açtık. Saray çok daha büyük. İçinde yürüyebilirsiniz. Dünyada ilk, tek, en eski saray değil ama ilk ve tek bir yer, ziyaretçi olarak içine girip, mimarisini ve duvarları görebilirsiniz. Sarayın koruması çok iyi, mükemmel bir mimari duruyor. İki metreden fazla yüksekliğindeki duvarlar, sıva var ve bu saray çok anıtsal bir yer. Çalışıp, araştırınca düşünüyoruz ki duvarların 10-12 metre yüksekliği vardı. Demek ki çevreden bu sarayı görebilirlerdi çünkü elitler, sarayın yöneticileri güç vermek istediler. Saray, çok büyük bir yangın ile yıkıldı, hayat durdu. Devlet sistemi için çok kötü bir şey oldu ama arkeologlar için çok iyi bir şans çünkü duvarlar yıkılımca her şey içinde kalmış. Depolar içinde seramikler bulduk.”
Arslantepe’de bulunan eserlerin Malatya Arkeoloji Müzesi’nde sergilendiğini ifade eden Restelli, “Malatya Arkeoloji Müzesi şimdi kapalı, depremden dolayı restorasyon yapıyorlar. Ama umuyorum ki tekrar açılacak ve belki daha büyük bir müze olacak. Çünkü Arslantepe’den 5 bin eser şu anda orada bulunuyor. En çok depolarda ama bütün objeler sergilenebilirler. Gerçek saraydaki yaşamı ve ortamı çok daha iyi anlayabilirsiniz” dedi.
Prof. Dr. Francesca Balossi Restelli, sarayın içerisinde dünyanın ilk ve en eski kılıçlarının bulunduğunu anımsatarak, şunları söyledi:
“Bu kılıçların iki önemi var; birincisi çok iyi bir metalurji sistemi bize anlatıyorlar. Bakırla yapılmış, arsenik-bakır alaşımıyla yapılmış ve gümüş dekorasyonu var. İkincisi bize sarayın askeri gücünü gösteriyor. Sarayda başka önemli bir şey gördük; bürokratik sistem. Sarayda bir arşiv bulduk. Yazısız bir arşiv çünkü sarayın tarih M.Ö. 3400-3200, o dönemde yazı yoktu. Nasıl bir arşiv, mühür baskılarının olduğu bir arşiv. Bunlar nedir? Çamur ile yapılmış, her kişinin bir mührü vardı. Mührü, imza olarak kullandılar. Biz nasıl anladık? Saray içerisinde yöneticiler vardı. Yöneticilerin işi depo bakam ya da maaş veren bir kişi farklı uzmanlar vardı. İşçiler maaş almak ya da iş yapmak için saraya geliyordu ve onlara yöneticiler maaş verdiler. Naaş denilince o zaman para yok, yemek. Bunu alınca çamur üzerine mühür bastılar. Bu çamur parçalarını bir yere koymuşlar çünkü arşiv olarak kullandılar. Yıl bitince yöneticiler sayıyorlardı. 3 binden fazla mühür baskısı bulduk ve bunları Marcella Hocam çalışınca tam bürokratik sistemi anladık. Yöneticilerin mühürlerini anladık. 153 farklı mühür bulduk. Bu demek ki saray döneminde 150’den fazla kişi saray içinde işçi ya da yönetici olarak çalıştı. Bu bize çok büyük ve kompleks hiyerarşik bir sistemi gösteriyor. En öneli şeflerin mühürleri de var. Bazı mühür baskıları bize gösteriyor ki deponun uzmanı ve şefine ait.”
M.Ö. 3400’den 1200’e kadar gittiklerini ortada çok yerleşim yeri olduğuna dikkati çeken Restelli, “Biz hepsini çalıştık, açtık, biliyoruz. Yayın yaptık. Arslantepe’de hayat devam ediyor. Saraydan sonra yeni yerleşim yerleri var. Arslantepe’de hayat hiç durmuyor. Hitit’in imparatorluk bitince Arslantepe’de hayat devam ediyor ve Geç Hitit başkent oldu. Melid, Malatya’ya isim verdi. O dönemin tabakalarını 2008’den beri çalışıyoruz en önemli buluntular Aslanlı Kapalı, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergileniyor” dedi.
Restelli, 4 Ekim’de Arslantepe Karşılama Merkezi’nin açılacağını duyurarak, “Bunun için biz bir sergi hazırladık. Panolar koyduk ve İstanbul şirketi belgesel filmler hazırlıyor. Saray içinde iki tapınak var, uzun bir koridor, süsleme ve dekorasyonlar ile resimler duvarlarda duruyorlar. Bu resimler çok özel. Anlamı zor, araştırıyoruz. Bu iş çok zaman sürdü. İlk sarayın bina 1973’te, son bina 2014’te çıktı. Arkeoloji işi nasıl yavaş gidiyor bize bunu anlatıyor. Mecburen yavaş gitmek zorundayız çünkü bütün detayları almak istiyoruz. 100’den fazla analiz yapabiliriz ama çok iyi bilmek zorundayız yoksa analiz yaptıktan sonra bitmiyor. Bize ne anlattığını anlamaya çalışıyoruz” diye konuştu.
“Biz, Arslantepe’de arkeologların yanında işçilerle birlikte çalışıyoruz” diyen Restelli, “Biz 30 kişilik bir ekibiz. 100’den fazla arkeolog geliyor. En çok 30 çünkü lojistik durumdan dolayı. Orduzulu işçilerle birlikte çalışıyoruz. Salvatore Maria Puglisi ilk İtalyan kazı başkanlığından buyana Orduzu’nun halkıyla birlikte yaşıyoruz. Tam Orduzulu olduk. Benim iki çocuğum var ve bütün çocukluk dönemlerini burada yaşadılar. Onların arkadaşları Orduzu’nun çocukları. Bayram zamanı Orduzu’daki evlere şeker toplamaya gidiyorlardı. Arkeoloji böyle bir şey çünkü biz nereye gidiyorsak oradaki insanlarla birlikte yaşayıp, hayatı paylaşıyoruz. İlk baştan beri böyleydi bugünde böyle yaşıyoruz. Orduzu halkı, Arslantepe’nin kendi yerleri olduğunu düşünüyorlar. Beraber biz bu yeri açıp, dünyaya gösterdik. Buluntulara ne anlam verebiliriz diye onlarla düşünüp, paylaşıyoruz. Bilim olarak farklı uzmanlar çalışıyorlar, 9 ülke ve 27 üniversiteden gelenler var. Biz eski hayatın nasıl olduğunu anlamaya çalışıyoruz, bütün disiplinler bize bilgi versin diye çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.