Beşinci Mevsim

Günler sıralanır, aylar nazlanır mevsimlere…

Bazen adı konmamış bir mevsim kendini konumlandırır ayların puslu çerçevesine. Bazen de zamansız iklimler yerleşir bir mevsimin merkezine.

Sevgiler kendine yer arar bir kış mevsiminde…”Beyaz gecelere” hasret duygular bir hüzün yaşar ocak ayında. Gökyüzünü kaplayan gri bulutlar, izin vermez bir vakitsiz yağışa. İnsanları gelecek kaygısı sarar kararsız mevsimlerin gölgesinde…

Sabahların kasvetli havası ve akşamların yağışsızlığı ruhunuzu örseler. Neden, niçinler başlar dost sohbetlerinde…

Coğrafya bilgisine başvurulur Google’ın derin sayfalarında… Yazıya isim aranır–araklanmış- bilinçaltı bilgilerinden… “Beşinci Mevsim” kendini uygun görür yazının başlığında…

Böyle başlar bir mevsimin ruhunuzdaki tasarımı. Öncelikler sıralanır bilindik bilinmedik bilgilerin ışığında. Küresel ısınma, iklim değişiklikleri, sera gazları, buzulların erimesi gibi mutat kelimeler durumu anlatmaya kifayet etmez. Başka arayışlar başlar zihninizin derinliklerinde. Mevsimlerin kayboluşunu yazın dünyasındaki hikâyelere tevil etmenin sızısı başlar ruhunuzda… Gabriel Garcia Marquez’in “ Yüzyıllık Yalnızlık” romanında geçen; altı ay aralıksız yağan yağmurların bu coğrafyaya uğrayıp uğramayacağı hayali belirir düşünsel dünyanızda…

Yavaş yavaş kurgunun gölgesinden çıkıp gökyüzüne bakarsınız anlamsızca… Bir mayıs ayına özgü güneşin tepenizde ocak ayında bayram yaptığını, gözlerinizi kamaştırarak izlersiniz. Bir taraftan olup bitenlere cevap ararken, bir taraftan da “beşinci mevsim“ yazısının altını doldurmak için çırpınırsınız. Marcel Proust’un otuz sayfayı geçen doğa betimlemelerini ve yarım sayfayı bulan tek cümlelik yazılarına öykünürsünüz. Sonra vazgeçersiniz böyle bir maceraya girmeye…

Başka maceralar ararsınız geçmişten kalan edebiyat bilginizle. Ernest Hemingway’a başvurursunuz. Bu sefer işiniz biraz daha kolaydır. Belki bir yerden girerim düşüncesi size özgüven verir. Hemingway’ın yazarlığını sorgulayan birisi ona on kelimelik bir hikâye yazmasını söyler. O da altı kelimelik bir hikâye yazar.“Satılık bebek patikleri, hiç giyilmedi” sözcükleri dökülür kaleminden…

Siz de kışı ifade etmek için: ”Satılık bir çift eldiven. Bu kış hiç giyilmedi” yazıp kendinizce bir hikâye yazarken sanki bir şeylerin eksik kaldığı izlenimi belirir asık suratınızda… Meramınız ile umudunuz arasında gidip gelirken Anadolu’nun o kadim coğrafyasındaki bilgelerin sözü imdadınıza yetişir: “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” sözüne yaslanıp mart ayını beklersiniz umutla…