Teknoloji ve bilim bize sınırsız bir hakimiyet vaat etti. Akıllı telefonlarımızla hava durumunu, trafiği, hatta insanların duygularını "yönetebileceğimizi" sandık. Ancak bir pandemi geldi, tüm dengeler altüst oldu. Bir deprem oldu, şehirler enkaz halini aldı. Bir sevdiğimiz gitti, yüreğimiz paramparça kaldı. İşte o zaman anladık hayat kontrol edilebilir bir algoritma değil; akışa bırakılması gereken bir nehirdir.
Bırakmak çoğu zaman "vazgeçmek"le karıştırılır. Oysa bırakmak direncin değil, bilgeliğin eylemidir. Bir ilişkiyi sürdürmek için çırpınırken aslında onu boğduğunuzu fark etmek... İşinizde mükemmeliyetçilik uğruna kendinizi tüketirken, aslında yaşamı kaçırdığınızı görmek... Bazen en güçlü adım, "Artık yetmez" deyip bırakmaktır.
Buda'nın dediği gibi; "Bırakın, her şey geçip gitsin. Bıraktığınızda özgür olursunuz."
Doğa bize bir ders verir. Ağaçlar, yapraklarını dökerken direnmez. Nehir, önüne çıkan kayalara çarpmak yerine, onların etrafından akar. İnsan da ancak akışa uyduğunda gerçek huzuru bulur.
Kendinize şu soruları sorun; Hangi mücadeleler aslında sizi değil, egonuzu besliyor? Neyi bırakırsanız daha hafif hissedersiniz?
Unutmayın; bırakmak yeni bir başlangıç için boşluk yaratmaktır.
Hayat tutundukça kayganlaşan bir iptir. Bıraktıkça ise bizi taşıyan bir nehir. Elinizden gelenin en iyisini yapın, sonra bırakın. Çünkü gerçek huzur kontrol etme hırsından vazgeçtiğinizde kapınızı çalar..
"Bırak artık o kavgayı... Bırak o geçmişi... Bırak o korkuyu... Bırak hayat seni götürsün istediği yere. Belki de orası aradığın yerdir."