BÜYÜME

Ekonomideki büyümenin analizini yapmak için,ekonomist olmaya gerek varmı?

Bilmiyorum ama ben gerekli olduğuna inanmıyorum.
Devletin,dolayısı ile halkın mali politikalarını belirleyip uygulayan iktidar yetkilileri,Türkiyenin son yıllarda yüzde dört oranın da büyüdüğünü ileri sürüyorlar.
Tabi bunu tabanda hane halkını baz alarak sövlüyorlar.
Başka bir deyişle, diyorlarki,bizim uyguladığımız bu ekonomik politikalardan dolayı herkes bir önceki yıla göre yüzde dört oranında zenginleşti!
Yani herkes bizim sayede biraz daha büyüdü!
Dolayısı ile bu bir başarı örneğidir.
Ve bu konuda yapılan olumsuz eleştiriler kasıtlı.
Özellikle bu pandemi dönemine atıfta bulunarak bunun büyük bir başarı olduğunu iddia ediyorlar.
Siyasi sövlem ve politika bu.
Aslında kendi açılarında haksız da sayılmazlar.
Hatta bence bu konuda biraz mütevazi de davranıyorlar.
Neden mi?
Çünkü;
Evet gerçekten bir büyüme var.
Hatta bu büyüme açıklanan ekonomik verilerden çok daha ileri bir düzeyde!
Aslında herkes kendi yaşam koşullarını bir önceki yıllara göre kıyaslama yaparak bu konuda gerçekçi bir sonuç elde edebilir.
Bundan yola çıkarak.
Ekonomideki yüzde dört denen büyüme rakamının arkasına herkes kendi gelir durumuna bakarak bir rakam ekliyebilir yine
Yani aylık eline geçen paraya.
Yani.
Bir önceki yıllarda bu güne kadar ki harcamalarını kıyaslıyarak kendince ne oranda büyüdüğüne veya tersi bir şekilde ne kadar küçüldüğüne, yani yoksullaştığına karar verebilir.
Büyüme deyince sadece artı yönde büyüme olmaz.
Hükümetin anlatmak istediği, kulağa hoş gelen ve istediği bu.
Doğru bu alanda ciddi bir dikey büyüme var.
Toplumdaki küçük ve dar bir gurubun büyümesinde bir sıkıntı yok.
Ama bu eşitsiz büyüme tersi oranda kendisi ile birlikte başka bir şeyi daha büyütüyor.
Bu nedir?derseniz.
O da toplumdaki yoksullaşmanın daha geniş bir tabana yayılarak büyümesidir.
Onun için ben kendimce büyüme rakamının arkasına bir sıfır koymayı uygun buluyorum.
Yani yüzde dört zenginleşen(büyüyen) aslında yüzde kırk.
Yüzde dört küçülen.
Yani yoksullaşan da yüzde kırk oranında yoksullaşarak büyüdü.
Gerek emeklilik,gerek çiftçilikten gelen büyümeye bakarak bu sonuca varıyorum.
Dedimya herkes yaptığı işe,eline geçen paraya göre bir sonuç elde edebilir.
Bunun için,iktisatçı,ekonomist olmaya gerek yok.
Şimdi bunu söyleyince aklınıza hemen hükümetin açıklaması geliyor.
Yani Tüik'in açıkladığı açlık ve yoksulluk rakamları.
Tüik geçtiğimiz Mayıs ayını baz alarak diyorki.
Türkiyede dört kişilik bir ailenin asgari geçim(Yoksululuk sınırı) için 6379 tl para lazım.
Yine dört kişilik bir ailenin açlık sınırı da 2438 tl dir.
Bunun için,bazı işçi sendikaları ve sivil toplum kuruluşlarının verdikleri rakamları es geçelim.
Hani onlar,muhalif ve taraf olabilirler!
Tüik bir devlet yani kamu kuruluşu.
Türkiyede çalışan kesimlerin,asgari ücretlerini,maaş oranlarını,emeklilerin maaş oranlarını,bütün serbest piyasa koşullarını düzenleyip sevk ve organize edende yine devlet adına yetki kullanan iktidardaki hükümettir.
Dolayısı ile bir devlet kurumu olarak Tüik'açıkladığı açlık ve yoksulluk rakamları ile yine devleti sevk ve idare eden iktidarın kendi insanına geçinebilmek için verdiği maaşlar arasındaki fark ortada.
Zenginleşme ve yoksullaşmada bir büyüme varsa ki, bu var.
Ve iktidar nasılki bunu açıkladığı rakamlarla hem ispat ediyorsa.
Hem insanlarda günlük sosyal yaşamlarında bunu iliklerine kadar hissederek zaten yaşıyor ve görüyorlarsa.
Herkes kendince hangi yönde büyüdüğüne bakarak bir fikre varabilir.
Sonuç olarak ekonomideki büyüme olumlu yönde küçük dar bir imtiyazlı kapitalist sınıf lehine yüzde dört değil yüzde kırk,elli, hata bazı kalemlerde daha fazla bir sonuç getirdiği gibi.
Toplumun geri kalan tüm kesimlerinde o oranda bir küçülmeye(yoksullaşmada büyüme)neden olmaktadır.
Ters yönlü iki büyüme türü hiç bir toplum ve ekonomi için iyi sonuçlar vermez.
Bu tarz bir zıt yönlü etkileşim önlem alınmadığı takdirde sonuçları yıkıcı olur.
Tarihteki bütün büyük toplumsal dönüşümlerin temelinde bu zıt kutuplu büyümelerin derinliği var.
Ekonomideki bu zıt büyüme şekli, yani kutuplaşma,
Siyasilerin toplumu farklı sosyal dokular üzerinde kutuplaştırarak bir takım siyasi menfaatler elde etmesine benzemez.
Bunun sonuçları daha yıkıcı ve onarılması güç olur.
Telafuzu kolay ve kulağa hoş geliyorda!!!