Anayasa değişikliği oylamasına son bir hafta kaldı. Anketörler ha bire sonuç açıklıyor. Rakamlara bakıldığında evet ve hayır cephesinde makasın açılmadığı rahatlıkla görülmekte.
Açıklanan anket sonuçları aslında fazla yorum yapmaya müsaade etmiyor. Daha çok ‘bekleyip göreceğiz’ sonuçları.
Sanırım sonuçlar üzerinden referandum tartışmaları uzun bir süre devam edecek gibi. Sonuçlar Türk siyasal yapısında ciddi değişikliklere yol açacak gibi de görünüyor.
16 Nisan’dan sonra CHP ve MHP içerisindeki tartışmaların siyasal gündemi uzun süre meşgul edeceği şimdiden sezgisel de olsa beklenmekte.
Özellikle referandum sonrası CHP içinde fırtınaların eseceği şimdiden hissediliyor.
Kılıçdaroğlu’nun son anda sessizliğini bozması, gündeme hızla girmesi seçim sonuçlarına nasıl bir etki yaptığı çok tartışılacak. Önümüzdeki günlerde CHP içinde en çok tartışılan konu bu olacak gibi duruyor.
Kılıçdaroğlu son darbe söylemi, darbeyi küçümseme, sıradanlaştırma çabası olarak toplumda algılanıyor. Adil Öksüzile ilgili iddia ise gayri ciddi bulunuyor.
CHP milletvekilinin denize dökeriz söylemi ise affedilir gibi değil. Şimdi bu ve benzeri söylemler Ak partinin alandaki elini güçlendiriyor.
CHP liderinin bu yöndeki iddiaları daha çok soru cümlesiyle kurduğu iddialar toplumca daha önce de duyulduğu için sıradan cümleler olmaktan öteye gitmiyor. Yani inandırıcı bulunmuyor.
Darbeyi kontrollü gören Kılıçdaroğlu, her şeyden önce özeleştiri yapmak zorundadır. Darbe sonrası saraya, Yenikapı’ya giden kendisidir bu gün dönüp kontrollü darbeydi iddiasında bulunuyorsa, o gün oralarda ne işi vardı?
Kılıçdaroğlu’nun yapması gereken iddiaları sıralayıp, “Hadi Ak Parti açıkla” demesi yerine ellerindeki dosyayı ve bilgileri kamuoyuyla paylaşması gerekmektedir.
Bir siyasi partinin yapması gereken rakip siyasi partinin açıklarını toplumla paylaşmak ve onun siyasi argümanlarını çürütmektir. Yoksa elimde dosya var bunları mecliste komisyona sunacağım demek gayrici ddi açıklamalardır.