ÇUKUROVA’NIN İKİ KEMALİ: ORHAN KEMAL- YAŞAR KEMAL DOSTLUĞU-3

Sekiz yaşına kadar dokunulmazlığı olan ve gönlünce çocukluğunu yaşayan, yaramazlıklar yapan Yaşar Kemal, yavaş yavaş köyün en fakir ailelerinden biri haline geldiklerini anlamaya başlar, Bu yaşlarda. köye gelen bir çerçiden yazının neye yaradığnı öğrenir. "Âşık Kemal” mahlasıyla söylediği şiirleri çevrede duyulur. Toroslardan köye gelen iki gözden âmâ Âşık Ali'nin Kemal'le sabaha kadar atıştığı ve Ali'nin ona "Sen bu yaşta bu kadarsan sonunda Karacaoğlan gibi olacaksın” dediği bilinmektedir. Önceleri oğlunun bu uğraşından pek hoşlanmayan annenin zamanla anlayış gösterdiği görülmektedir.

1932'de dokuz yaşına basan Kemal, düzdüğü şiirleri aklında tutamadığı için okuma yazma öğrenmesi gerektiğini düşünür. Arkadaşı Mehmet Şahin ile birlikte köylerine yaya bir saat uzaklıktaki Burhanlı köyüne gidip gelerek öğretmen Ali Rıza Bey'den belli düzeyde bir eğitim alır, Üç ayda okur-yazar olan Kemal, ilkokul ikinci sınıfı Kadirli'de okur. Bu sırada Âşık Mecit İle tanışır ve onun çıraklığını kabul eder. Mecit'in erken ölümü Yaşar Kemal'i çok üzer. Bu sırada yaz aylarında Pelvan Usta'nın yanında kunduracı çıraklığı yapmaktadır.

İlkokul son sınıftayken Torosların ünlü destancısı Âşık Rahmi İle tanışır, Ustası ona küçük bir saz armağan eder ve okulu bitirdikten sonra kendisinin çırağı olmasını teklif eder. Yaşar Kemal, o yıllarda Kadirli'de ortaokul olmadığından Adana Birinci Ortaokulu'nda yatılı olarak okumaya başlar. Öğrenimine destek amacıyla tanıyanların toplayıp kendisine ulaştırdığı bir miktar parayı kabul etmez.

1941'de yatılı öğrencilik hakkını kaybeder. Hastalandığı için okula devam edemediğinden kaydı silinmiştir, Hayatını kazanmak zorunda olduğundan ortaokul son sınıftan tasdiknameyle ayrılır. Bu tarihten sonra düzenli bir eğitim alamamış, kendi kendisini yetiştirmiştir.

1950'ye kadar sayısı kırka varan çeşitli işlerde çalışan Yaşar Kemal, bir yandan yarım kalan eğitimini “hayat mektebi”nde tamamlamış; diğer yandan Adana'da bulunan edebiyatçı aydınlarla tanışmış, Adana dışındakilerle de mektuplaşmıştır.

1943'te solculuk yaptığı gerekçesiyle Adana Pamukpazarı Karakolu'nda on gün kadar yatırılmış; 1950'de ise Ceza Yasası'nın 142. maddesine aykırı davrandığı savıyla tutuklanıp. 3-4 ay Kozan Cezaevinde yatmıştır,

1939'dan itibaren çeşitli dergilerde eserleri yayımlanan Yaşar Kemal'in yayımlanmış ilk şiiri Seyhan başlığını taşımaktadır. Adana Halkevi dergisi Görüşler'de Kemal Sadık Göğceli imzasıyla çıkan buşiir, yazarın yetiştiği çevreye ilişkin duygularını yansıtıyor:

SEYHAN

Ey Seyhan karışarak beyaz köpüklerine

Suyundan bir damlacık gönlüm almak istiyor

Şen kalbim katlanarak en büyük yüklerine

Ruhum koynunda bir an düşe dalmak istiyor.

Kekikli yamaçlardan süzülerek içime

Ruhumda çağlayanlar yaratıyorsun Seyhan

Her gün biryeni neş'e katarak sevincime

Ölmeyen varlığını aratıyorsun Seyhan.

Kopan kar yığınları Toros'un zirvesinden

Bak sana yeni yeni müjdeler fısıldıyor

Geçerken bir çınarın, bir çamın gölgesinden

Tatlı göğsün mehtapta ne güzel ışıldıyor.

Kemal Sadık Göğceli imzasıyla yayımlanmış bir başka Seyhan şiiri, Osman Attila’nın hazırladığı Büyük Memleket Şiirleri Antolojisi (İtimat Kitabevi, İstanbul 1964, s. 276)’nde yer almıştır:

Ak tarlalarda düşümsün

Dudak dudak gülüşümsün

Anam, babam, kardeşimsin

Yürü Seyhan, Yürü Seyhan.

(…)

İster ağlat ister güldür

Kem talihe haddin bildir

Aşık Yaşar sana kuldur

Yürü Seyhan, Yürü Seyhan.

1940'ta Kadirli'de kaleme aldığı bir başka şiir ise sanatçının o yıllardaki ruhsal durumunu belirtiyor:

YALNIZLIK

Kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdesin,

Su olsan kimse içmez,

Yol olsan kimse geçmez,

Elin adamı ne anlar senden.

Çıkarsın bir dağ başına,

Bir ağaç bulursun,

Tellersin pullarsın,

Gelin eylersin.

Bir de bulutları görürsün,

Bir de bulutları görürsün,

Köpürmüş gelen bulutları,

Başka ne gelir elden. 8

1940-1950 yılları arasında Abidin Dino'nun deyişiyle "Çukurova Doğasının İnsanın Serüveni Ardında Tabana Kuvvet Yürüyen Ağıt Yazıcısı ve Türküler Müfettişi” Kemal, Çukurova ve Torosların doğasının, insanının söz serüvenini kurtarma sevdasındadır. Ağıtları, tekerlemeleri, türküleri, halk hikâyelerini, koşmaları, destanları, küfürleri, derleyip sarı defterlere kaydeden ve böylece "söz avlayan" sanatçı halkla tanışıp kaynaşmasının da doruğuna ulaşıyordu. Bu malzeme aynı zamanda onun sanatçılığını olgunlaştırıyor, Yörük kilimlerindeki. nakışlar gibi olanca güzelliğiyle gözlerimizin önüne serilecek romanlarının örgüsünü oluşturuyordu. Böylece bir yandan da romancılığının altyapısı Çukurova topraklarında olgunlaşıyordu. Folklor ve EdebiyatYaşar Kemal'in kişiliğini biçimlendiriyordu.