Dar gün dostu!

Politikacı.

Başkan.

Parti başkanı.

Öyle küçümsemeyin.

Beceriklidir!

Demokrattır!

Sosyal demokrat hem de!!

Bir koltukta tam on iki, on üç karpuz taşır yine de bana mısın demez.

İl başkanı, ilçe başkanı.

belediye başkanı, meclis üyesi.

Hele belediye başkanlarını çok sever.

Her gün arar.

Haftada bir mutlaka ziyaret eder!

Kadın kolları,

gençlik kolları başkanı...

Delegeye bayılır...

Muhtar, aza,

tam kaymakam, vali olacaktı ki

Türk tipi demokrasiye takıldı.

Olsun.

Yine de.

Allah var.

Adam çalışkan.

Hakkını yememek lazım.

Dar günün dostu işte.

Öyle ki

fırsat bulup eve bile gidemiyor.

Hanım,

çağa çocuk görse tanımayacak.

Hatta bir gün çocuk; anasına meraktan,

"Ana babamın sakalı var mı?" diye sorar.

Anası,

"İlahi kızım tabiki var. Sen babanı köse mi sandın yoksa?"

kaçtır söyledim,

"Köse olsaydı almazdım."

"Akşam televizyonda gördün ya..." diye.

Yani malum.

Başkanlık bu.

Parti başkanlığı.

Köy,

Şehir,

Kasaba,

Hatta

cümle memleket...

"İnşallah..."

dedi içinden.

Hepsinden sorumlu yani...

İş bu ya,

memlekette de dert çok.

Ona koş.

Bunu tut.

Birine git.

Diğerine bak.

Ha cenaze var koş.

Ha düğün var gel.

Cenazeler neyse ya.

Düğünleri pek sevmezdi.

Zira her davet bir masraf demekti.

Gerçi o buna "yatırım" diyordu ya...

Siyasî yatırım!

Eh tabi...

Dert çok.

Hedef büyük olunca insan evin yolunu şaşırıyor tabi.

Önce hangisine el uzatsam diye.

Hele bir de.

Mevzu memleket...

İş siyaset.

İnsan malzemeyse...

Yani.

Halka hizmetse!!!

Akan sular duruyor işte...

Siyaset bu.

Onu kır.

Bunu geç.

Onu al.

Bunu sat.

Kurmuşken halayı

Koymuşken kuralı

oynayıp oynatmak lazım.

Onca üye,

diplomalı delege boşuna mı?

Hem de halay başı olmuşken.

Bırakmak olmaz.

Hele şu başkanım laflarını duydu mu...

Yağları eriyor mübareğin.

Başkan demeyenlere,

gıcık oluyor

"Bizim muhalifler" diyordu.

Evde bile çocuklar

"Başkan baba" diyordu.

Ne diyeyim!

O biçim halk adamı.

Can siperane.

Cami, Cemevi, cenaze, düğün...

Her başa bir tarak.

Zekâ kıvrak!

İlk başkanlığı

ilk okulda sınıf başkanlığıydı.

Sevinçten

günlerce uyuyamamıştı...

Kolay değil.

Tüm sınıf ondan soruluyordu!

Derken,

liseden açık üniversiteye,

dernek, gençlik

ve

parti başkanlığı.

Diğerlerini geç...

En çok bu başkanlığı sevdi.

Zira bunda emeği vardı.

Tilki siyaseti!

Dağ kadar rakibini, yol arkadaşını

bir gecede nakavt etmiş öyle başkan olmuştu.

Gerçi bazıları ihanet.

Bazıları darbe dediyseler de...

O.

"Haşa.

Vatan için!

Millet için!

Demokrasi için!

Parti ve

memleketin bekası için demişti."

Yalan yok.

Sevdi adam.

Siyaseti halka hizmet saydı!

Halkı sevdi!

"Şehrim" dedi sevdi!

"Ali" dedi!

"Allah Muhammed dedi..." sevdi.

"Bismillah" dedi sevdi!

"Amin" dedi sevdi!

"Kürt" dedi sevdi!

"Türk" dedi sevdi!

"Alevi, Sünnî.

Din, iman.

Demokrasi!

Para!!

Güç!"

Dedi sevdi, sevdi, sevdi!!!

Onun için neler yapmadı,

neler vermedi ki...

Azizim koltuktan başka...

Sorsalar.

Liyakatlı.

Kara gün dostu!

Dar günün neferi!

Dava adamı!

Halk kahramanı!

Geleceğin bakanı,

başbakanı olursa şaşmayın.

Yakışır yani!

Arkasında cümle halk.

Memleket aydınları...

Öğretmeni, profösörü,

Avukatı, mühendisi, doktoru!!!

Maşallah...

Tek başına danışman!

Okumadığı, yazmadığı yok!

Cilt cilt kitaplar

Tarihten, politikaya,

Dinden, bilime bilmediği yok!!!

Ayaklı kütüphane mübarek!

Her memlekete

Her partiye nasip olmaz böylesi.

İktidar partileri çok koştu peşinden.

Transfer için...

Ama o yine de muhalefeti seçti!

Ee kolay değil dar günün

işçinin, emekçinin, mazlumun halkın adamı olmak!

Ne istediyse oldu maşallah...

Nazar değmez inşallah...