Dil, Kulluk, Ümmet, Sistemler

Çocukluğumdan beri, birileri kul ve ümmet olmaktan kurtulmaktan, birileri kullanılan dil ve terk edilen alfabeler üzerinde negatif cümleler kurup ötekini taşlamaktan kurtulamadı. Belki biz de kimi yerde bu tartışmalara dâhil olduk. Fakat bu tartışmalar genelde derin bir fikir atmosferi içinde ve fayda çoğaltmak için yapılmadı. Karşılıklı suçlamalar ile vakit kaybına yol açtı.

Dil düşünceyi ifade etme aracıdır ve kıymeti bilinmesi gereken bir "ayet"tir. Kur'an bize "bütün dillerin" ve "renklerin" Allah'ın ayetleri olduğunu söyler. Bütün dillerin kendine göre bir derinliği vardır ve özelde Doğu Dillerinin zengin bir tarihi birikimi oluşmuştur. Bugün kullanılan bütün doğu dilleri ile derin tahlilleryapabilir, düşünce üretebilirsiniz. Kullanılan alfabelerin de tamamı Allah'ın ayetlerindendir. Evet, ülkemiz sancılı, ağır yaralı yıllar geçirmiş ve bu arada alfabe değişikliği de yaşanmıştır. Lakin kullanılmaya başlanan veya terk edilen alfabelerin ikisi de lanetli değil aksine Allah'ın ayetlerindendir. Alfabe değişikliği geçmiş kaynaklara erişimi bir zaman için sorun haline getirmiştir, doğrudur, belki de o kararları dayatanlar vardı ve geçmişle bağın kopmasını istiyorlardı.Fakat bu olmadı, geçmişle bağ kopmadı, koparılamadı çünkü yeni Türkiye Cumhuriyeti de, bugün birileri başka havada konuşsalar da geçmişin devamıydı.

Yaşanmış tarihi süreçler üzerinden toplum kesimleri arasında gerilim üretecek sözleri devam ettirmek kimseye bir şey kazandırmaz ancak ülkeye kaybettirir. Şu an kullandığımız alfabeyle düşünce geliştirme sorunumuz yok, eğer devam etseydi eski alfabe ile de derin düşünceler, felsefe üretmek sorunumuz olmazdı. Bu iki alfabe üzerinde tartışmanın devam ettirilmesi faydasızdır. Bizi üretkenlikten uzaklaştıran dil veya alfabe değil, tembelliğimiz ve oluşan tarafların karşılıklı hamaset yüklenmesi, bugünden yarını inşa için el ele verememesidir.

İkide bir birileri tarafından dile getirilen "ümmet ve kul olmaktan" kurtulduk ifadesi de zannımca ya üzerinde düşünülerek söylenen bir ifade değil hamaset ürünüdür veya İslâm dinine olan tahammülsüzlüğün ürünüdür. Bu hamasetin önemli bir sebebi de ülkemizde birilerinin İslam’ı bir “Arap dini” olarak görmelerinden ve ülkeyi oradan uzaklaştırma hırsından kaynaklanıyor denilebilir. Kafayı bununla bozanların da ülkeye kazandırabilecekleri bir hizmet veya üretkenlik olmaz. Bu hamaset yüklü dillerin bırakılması, derin okumaların yapılması ve meselelerin uzmanlarınca konuşulması gerekir.

Kavgaya duranlar hep birlikte kaybeder.

Evet, ümmet sosyolojik olarak konuşulması ve işin uzmanlarına bırakılması gereken bir kavramdır. Konu üzerinde en ufak bilgi kırıntısı olanlar, hatta olmayanlar bile konuşuyor ve güya düşünce ürettiğini sanıyor. Oysa bilinmelidir ki, birey olmak, ulus olmak asla ümmet olmaya engel değildir. Kur'an bize fert be fert akleden, düşünen, tefekkür eden olmamız için seslenir, aklımızı kimseye ipotek etmememizi ister. Ümmet o akleden, düşünen, tefekkür eden kişilerden, Allah’ın kullarından oluşur. “Kul olmaktan kurtulduk” diyerek tarihi bir hesaplaşmanın cümlelerini kurgulayıptekrarlayanlar bilmeli ki “kul olmak” sadece Allah ile ilgilidir ve insan sadece Allah'ın kuludur ve Allah insanı "halife" olarak yaratmıştır. Halife özünde itirazı, muhalefeti, farklı düşünmeyi barındıran bir kavramdır. Yani Allah’a kul olan, özgürdür, farklı düşünceler üretebilir, muhalefet eder. Bütün farklılıklardan ortak akıl üretmek için de “istişare” yani fikirlerin, düşüncelerin paylaşılması önerilir. İstişare farklılıkların paylaşılmasından yola çıkılarak şehrin, toplumun, ülkenin ve insanlığın bugünü ve yarınları için faydalı neticelere ulaşılması içindir.

Yönetim şekilleri de adalet, merhamet, özgürlük ve hukuki eşitlik temeli üzerinde kurulur ve devam ettirirlerse iyidir.

Saltanat insanlık tarihinde en fazla uygulama bulmuş yönetim şeklidir. Saltanatta iyi yöneticiler çıkabilmiştir ancak denetleme mekanizması oluşmayınca ve gücü tek olarak elinde toplayan kişi hukuktan, adaletten, merhametten, insana değer vermekten uzaklaşınca toplumsal marazlara sebebiyet verebilmiştir.

Cumhuriyet ve Demokrasi kavramları için, özünde eski ama uygulamada yeni kavramlar denebilir. Bu iki yönetim kavramı kendi içinde farklı kategoriler de almıştır zamanla ve tanım çeşitlemeleri oluşmuştur… Bu yönetim şekilleri de eğer hukuk, adalet, merhamet, özgürlük, eşitlik temellerini sağlam tutmazsa, bu tür kavramların sürekli erozyona uğraması gündeme gelirse, kavramın kendisinin tanımının iyi olması toplumsal iyilik getirmeyebilir. Bütün sistemlerde güçlü bir denetleme mekanizması gerekir. Mesela “sevgi” tartışmasız iyi bir kavramdır ama sevdiğini söyleyen birinin “ya benimsin ya kara toprağın” ifadesiyle şiddet üretmesi de şahit olduğumuz bir hal değil midir?

Hamaset değil bilgi ile ilim ile yol alalım. Karşılıklı suçlamaları bırakıp bugünden yarına odaklanalım. Seyirci olmaktan, okuyan, düşünen ve tefekkürü derinleştirenlerden olmanın çabasını verelim.