Dün yaptığınız yetmedi, bu gün yapacağınız yeter mi?

Televizyonda haberleri izliyorum, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kanal İstanbul projesine karşı çıkanlara öfkeli idi!.. “İnadına yapacağız Kanal İstanbul”u diyordu…

Bir an durdum düşündüm nasıl olacak bu iş diye… Bir yandan diyorsunuz; gelin toplumsal uzlaşma ile yeni bir anayasa yapalım, diğer yandan, inadına bu projeyi yapacağız diye toplumun bir kesimiyle inatlaşıyorsunuz.
Bu zihniyetle yola çıkarsanız, toplumsal uzlaşmayla bir anayasa değil, olsa olsa kendi yasanızı toplumun bir kesimine dayatırsınız…
Adı üzerinde anayasalar toplumsal uzlaşma metinleridir. Eğer bir toplumda uzlaşma kültürü gelişmemişse, o toplumda yeni bir anayasanın ortaya çıkması zor bir iş!
Siyasal iktidarı elinde bulunduranlar, gerçekten bütün toplumu kucaklayacak bir anayasa yapmak istiyorsa, bu güveni toplumun geniş bir kesimine vermek zorundadır.
Oysa biz, 2010 Anayasa Referandum sürecinde AKP’den ne kadar çok ileri demokrasi nutukları dinlemiştik…
Çözün ayağımızdaki prangaları, çıkarın kolumuzdaki kelepçeleri, bu toplumun yıllardır beklediği ileri demokrasiyi nasıl getiriyoruz görün, diyorlardı!..
Ağızlarından bal akıyordu!..
Kimimiz öyle umutlanmıştı ki, AKP nurlu ufuklar vaat ediyor diye...
Kimimiz bu bize yetmez ama hele bir evet diyelim, bu vesayetçi düzenden kurtulalım, gerisi gelir diyordu…
Toplum AKP’nin sözüne itimat etti ve yapılan referandumda yüzde 57.88 “Evet” oranı ile Anayasa Değişikliği Reformunu kabul etti. AKP’nin ayaklarındaki prangayı, kollarındaki kelepçeyi çıkardı…
AKP iktidarını güçlendirdikçe demokrasiden de insan haklarından da uzaklaştı!
İktidardan ileri demokrasi bekleyenler az gitti uz gitti, bir de baktık ki bir arpa boyu yol bile alınmamış.
Biz ileri demokrasi beklerken, mevcudun bile gerisine düşmüşüz!
Vesayetçi rejimden kurtulalım, demokrasinin önünü açalım, düşünce ve ifade özgürlüğüne yelken açalım derken…
Bir evet dedik, ne işler açtık başımıza!
İnsanlar tweet attı diye mahpusa düşüyor.
Eski defterler karıştırılıp suç isnat ediliyor.
Ne düşünce ve ifade özgürlüğü kaldı.
Ne yargı bağımsızlığı ve güçler ayrılığı kaldı.
Yeter diyen de yetmez ama evet diyen de bin pişman!
Dünün mağdurları bugün mağrur!
Ne kurum kaldı ne kural!
Hukuk işlemez oldu…
Ekonomide çarklar dönmez oldu…
İşsizlik rekor kırdı…
Yoksulluk tavan yaptı…
28 Şubat’ın kudretli komutanı Çevikbir diyordu ya “28 Şubat bin yıl sürecek” diye, AKP de kendi iktidarlarının sonsuza kadar süreceğini sanıyordu…
Anketler bunun böyle olmadığını gösterince, AKP toplumda yeniden umut yaratmak için reform paketleri açmaya başladı.
Açın açabildiğinizce reform paketi…
Şair diyor ya ne kadınlar sevdim zaten yoktular…
Biz de bu topraklarda ne reformlar sevdik zaten yoktular!
İktidarınız döneminde hangi yasa, hangi kurum demokrasiyi inşa etmenize, yargı bağımsızlığını sağlamanıza engel oldu da, yenisini yapmaya hazırlanıyorsunuz?
Cumhuriyet döneminde hiçbir iktidara nasip olmayan, güç ve yetki size nasip oldu ama kıymetini bilmediniz.
Bu güçle toplumu ileriye değil geriye götürdünüz!
W.Shakespeare der ya “Güven bir ruh gibidir, terk ettiği bedene asla geri dönmez.”
Maalesef siz bu toplumun size duyduğu güveni 18 yıllık iktidarınızda doğru kullanmadınız.
Ziya Paşa diyor ya “Ayinesi iştir kişinin sözüne bakılmaz” diye.
Uzun lafın kısası, baktığımızda bunca yıldır yapıp ettiklerinizle, güven vermiyorsunuz bize.
Zaten bugün açıkladığınız İnsan Hakları Eylem Planı bunun itirafı.
Bunca yıldır insan haklarını nasıl ihlal ettiğinizi itiraf ediyorsunuz.
Allah için eylem planını yazan güzel yazmış, hakkını yemeyelim.
On sekiz yıldır yapmadığınızı, bundan sonra yapacağız diyorsunuz…
Bunca olandan sonra nasıl güveneceğiz size?
Anayasalar toplumsal uzlaşma sözleşmesidir. Bir kanal yapımında bile inadım inat diye uzlaşma aramayan bir zihniyet, toplumsal uzlaşmayla nasıl bir Anayasa yapacak.
Güven olmadan asla olmaz bu işler!