Bugün savaşların, talanların, istilaların arttığı şu dönemde, insanlık da daha çok bireyselleşmiş, kendi kabuğuna çekilmiş.

Komşuluk, arkadaşlık, dostluk, kardeşlik bağlantıları büyük çoğunlukla karşılıklı çıkar ilişkilerine dönüşmüş durumda.

Çağımızın hızlı yaşanan rekabet ve tüketim (hem maddi hem manevi) üzerine kurulu, doğadan uzak, temel ihtiyaçların karşılanamaması endişesiyle dolu, hep daha fazlası ve daha yenisi öğretilerinin hâkim olduğu yaşam şekli nedeniyle, insanlar öz benliklerinden çok uzaklaşıyor.

Yani ben ne, istiyorum, yeteneklerim neler, yaşamımı nasıl daha anlamlı hale getirebilirim gibi sorular sorulmuyor. Doğruluk, dürüstlük, erdem, sabır, çalışkanlık, inanç, azim v.b. sayısı oldukça fazla, insanı insan yapan değerleri anlatır dururlar.

Haksızlıklar, güçlü olmaya başlamış, binalar yükselmiş, birbiriyle yakın yaşayan ama gönül dünyasında çok uzakta olan bir insan türü ortaya çıkmıştır.

Sonucunda ise insanlar çok mutsuz, tatminsiz ve huzursuz oluyor. İnsanlar yakınlık, insani bağ ve sevgi yoluyla hissedecekleri tatmin ve mutluluk duygusundan uzaklaşıyor.

Hak aşkı unutulmuş, aşk ile yaşamak unutulmuş, kavgalar, dövüşler, savaşlar yapılmaya başlamıştır. Bu da yetmemiş, inananlar kendi aralarında bölünmüş, fırkalara ayrılmış. İbadethaneler çoğalmış, hacim olarak büyümüş, aşırı süslenmiş ancak gönül dünyaları süsünü kaybettiği gibi, kokuşma tehlikesiyle baş başa kalmıştır.

Çatışmalar, çözülemiyor, karşıdakine tahammül edilemiyor, ilişki ise bir doyumdan ziyade külfete dönüşüyor hatta daha başlamadan bitebiliyor. Bütün bunlar insanı yalnızlaştırıyor, çaresizleştiriyor…

Bunu yaşayan kişi bu olumsuz sarmalın içine daha da fazla giriyor. Hayata dair veya ilişkilerle ilgili sorumluluk almak zorlaşıyor, bireyler için.

Öte yandan dünyada, sevginin azaldığı, her şeyin elektromekanikleştiği, gerçek dünyalardan kopup, sanal dünyalara yelken açıldığı, sevdiklerini gözlerine bakmaktan çok ekranlara bakıldığı, şu dönemlerde ise, insanlar birbirini daha da anlayamaz olmuş. Ve yalnızlığın geçmiş yüzyıllara göre daha arttığını düşünüyorum.

Şöyle ki; Büyük şehir hayatı, bireyselliğin artması, teknolojinin gelişmesiyle bilgisayar ve telefonla geçirilen vaktin çoğalması ve bunun gibi faktörlerin etkisi büyük.

Yani insanoğlu, birçok teknolojik konforlara kavuşmak ancak bu teknoloji çöplüğü içerisinde gittikçe yalnız kalmıştır.

Çünkü insanlar, bir çiçeğin kokusunun, bir martının göklerde süzülüşünün, bir tohumun yeşermesini, göremiyor ve göz ardı edilebiliyorsa…

Kısaca, bana kalırsa bu durum zaten çok olumsuz boyutlarda, daha da ilerlerse robotlaşmış bir insan ırkına doğru gidebiliriz. Yâda yalnızlık ve yakın ilişkinin eksikliği sebebiyle yoğun sıkıntı yaşayanlar farkındalıklarını arttırıp asıl ihtiyaçlarının ne olduğunu anlayabilir ve uyanışa geçebilir.

Ancak sevginin beklenen etkisini sağlayabilmesi için, sevgiyi eyleme dönüştürmek gerekir. Diğer bir deyişle, sevilene zaman ayırma, ilgi gösterme, bakım verme ve onu koruma gibi eylemleri gerçekleştirme zorunluluğu vardır.

Böylece sevgi, sadece sevilene yarar sağlamakla kalmaz, sevenin de mutluluğuna katkıda bulunur. Bu özelliği nedeniyle, sevmek de sevilmek kadar önemli insan gereksinimlerindendir.