EDEBİYATIMIZDA ZİNDAN, YUSUFİYE, HAPİSHANELER -2-


ÖZET: Daha önceki yazımızda Hanlar ve kervansaraylar üzerinde durmuştuk. Bu yazıda ise, kimine zindan kimine Yusufiye, kimine tabutluk olan bu mekanların edebiyata yansıması üzerinde duracağız. İnsanlık tarihinin en eski metinlerinden günümüze kadar çeşitli edebi türlere yansıyan bu kavram, ayrıca, tiyatro ve sinemaya resim ve müzik gibi güzel sanatların diğer dallarına da konu olmuştur. Mitolojiden başlayarak destanlara, efsanelere, masallara hikayelere ve romanlara, anılara, mektuplara, piyeslere, şiirlere, ağıtlara ve türkülere, atasözü ve deyimlere konu olan zindan kavramı, ödül ve ceza, suç ve ceza kavramıyla birlikte değerlendirilmiş sözlü ve yazılı anlatmalara ve metinlere yansımıştır. Mekandan zamana gidersek Hancı ile dertleşen yolcular gibi şair ve yazarlar da zindancı ile söyleşmişler, dertlerini onunla paylaşmışlardır. Türk ve Dünya edebiyatının sayfaları, konuyla ilgili görseller, yazılmış ve yayımlanmış edebiyateserleriyle doludur.Kısacası kavram çevresinde geniş ve köklü bir kültür oluşmuştur. Bu yazıda konuyla ilgili genel bilgilerden sonra, bazı türküler ve ağıtlar üzerinde durulmaktadır.
GİRİŞ:
Suç ve ceza kavramı mitolojik çağlardan başladığı için mitolojik metinlerden başlayarak destanlarda, efsanelerde, masallarda, hikaye ve romanlarda yer alan, anılara, piyeslere, şiirlere, ağıtlara ve türkülere, atasözü ve deyimlere konu olan zindan kavramı, sözlü ve yazılı metinlere çeşitli görsellere yansımıştır. Kur’an-ı Kerim ve diğer Kutsal kitaplarda da karşılaştığımız zindan-ceza, ödül-saray metaforu kültürümüzde Yusuf Makamı ve bu mekanlar da Yusufiye olarak anılmıştır.
Hz. Yusuf kıssası, ahsenül kasas (güzel kıssalar) arasında anılır. Kutsal kitaplarda ve Kur’an-ı Kerim’de zindan-saray, sabır- peygamberlik ilişkisi özlü bir biçimde sunulmuştur. Şair ve yazarlar ise, Züleyha konusunu da ekleyerek bu kıssadan yüzlerce sözlü ve yazılı anlatma yaratmıştır. Türk, Arap ve İran edebiyatında yazılmış Yusuf ü Züleyhaveya Zeliha mesnevileri, bu türün en güzel sayfalarını oluştururlar.
Masal ve efsanelerde ödül ve ceza, suç ve ceza, ilahi adaletin tecellisi kavramları ete kemiğe büründürülerek sorgulanır. Hikaye ve romanlarda, anılarda derinlik kazanır. Tiyatro ve sinemada canlanır, ezgisiyle ağıtlarda türkülerde yankılanır, atasözü ve deyimlerde ise, günlük hayatımızda kullanılır ve yaşatılır.
Din ve Tasavvufta ten kafesine mahkum edilen insanın dünya sürgününden kurtulup Allah’a ulaşacağı anı anlatmak için kullanılan bu kavram, peygamberlerden sonra velilerin de ele aldığı ve yaşadığı bir konudur. Tasavvufta dünya, bir sürgün yeri, Cenneten çıkarılan Adem ile Havva’nın tekrar Cennet’e dönmek için imtihan edildikleri bir mekan olarak algılanmaktadır. Battalname’den Köroğlu Destanına kadar birçok eserde mekan ve kavram olarak yer alan zindanlar, inanan insanın inancı ve azmiyle aşılmıştır. Bazıları ise, bu uğurda hayatını kaybetmiştir. Cüneyd Bağdadi’den Hallac-ı Mansur ve Seyyit Nesimi’ye Tapduk Emre’den Hacı Bektaş ve Mevlana’ya, Şeyh Bedreddin’den Pir Sultan Abdal’a, Niyazi-i Mısri’den Erzurumlu İbrahim Hakkı’ya, Edip Harabi Baba’dan Rıza Tevfik’e … kadar bir çok mutasavvıf bu konuyu kendi açısından değerlendirmiştir.
Zindanlar, sosyal hayatta Aşık Garip, Kerem ile Aslı ve Tahir ile Zühre hikayelerinde yer almış; Karacaoğlan’dan, Köroğlu ve Dadaloğlu’na yansımış;oradan yakın çağımızda yaşamış, Malatyalı Fahri,Aşık Mahzuni, Neşet Ertaş,Ali Ekber Çiçek gibi sanatçıların eserlerinde yankılanmış ve Faruk Nafiz, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Sabahattin Ali, Ahmed Arif, Hasan Hüseyin, Nevzat Çelik, Abdurrahim Karakoç gibi söz üstadlarının eserlerine konu olmuştur. Ayrıca hapishanelerüzerine yakılmış anonim onlarca ağıt ve türkü hala kulaklarımızda yankılanmaktadır.
Aziz Nesin, bir yazısında şairler ve yazarlar sözlüğünü hapishanelere düşen veya oradan yolu geçenler açısından taradığımızda pek çok malzeme bulacağımızdan söz eder. Sürgün edilenler de var, kalebentliğe mahkum edilenler de zindana atılanlar da. Hatta dili belasına Nef’i gibi boğularak öldürülenler veya idam edilenler var. Buradan da siyasal iktidarlar ile sanat arasında geçmişten beri sorunlar yaşandığı sonucunu çıkarabiliriz. Görüşlerinden dolayı cezalandırılanlar da var, başka sebeplerden de. Çetin Yetkin’in hazırladığı Siyasal İktidar Sanata Karşı (1975) adlı çalışmada bunun yakın zamanlardaki örnekleri bulunmaktadır.
Doğu Akdeniz Üniversitesinin konuğu olarak katıldığım bir Kıbrıs gezisinde (1999) Cenevizliler döneminden kalma bir zindanı müzeye dönüştürdüklerini görmüştüm. Eski çağlarda İnsanların nasıl cezalandırıldığı mankenlerle canlandırılmış. Ülkemizde bulunan eski hapishanelerin de bazıları müze haline getirilmiş ve ziyaretçilere açılmıştır. 2020’de Yassıada Zindanları da müzeye dönüştürüldü. Daha önce Işığa Yürümek (2014) adlı uzun metrajlı filmimizin bazı sahnelerini çektiğimiz Malatya’da bulunan eski Yeşilyurt Cezaevi’nin de Yeşilyurt Belediyesi tarafından kültürel amaçla kullanıma kazandırıldığını söyleyebiliriz. İçinde birçok anılar yaşanmış bu mekanlar buraları ilk defa gezenler için de ilgi çekicidir.
ANAHTAR SÖZCÜKLER: Zindan, Yusufiye, Hapishane, Zindancı, Edebiyat, Mimarlık