Bir yanlışı, eksiği, hatalı bir icraatı veya bakış açısını dile getirmek, yerine doğru olanı önermek, hatalar zincirine yol açacak bakış açılarına dikkat çekmek yani eleştirmek ihmal edilmemesi gereken bir sorumluluktur.
Bu sorumluluğu yerine getirmeye ihanet gözüyle bakanlara şahit olunabiliyor. Veya “aman ha eleştirene imkân tanımayın” diyenler çıkabiliyor.
Her dönemde “bir enformasyon sanayinin kiralık çalışanı” gibi davranan kişiler vardır. Cemiyetin sosyal, kültürel ve akıl sağlığını düşünmez, egemen olarak gördükleri güçlere teslim olur ve hakikati gizleyerek bireysel konfor elde etmenin çabasını sürdürür. Egemenler onları özel korunaklarına alıp entelektüel yönlerinin açığa çıkmaması için itina gösterir.
Ayrıca paradigması olmayan ama varmış gibi görünen ve en ufak eleştiriye bile “ihanet” diye saldıranlar bulunur.
Yıllar önce, iki binli yılların başlarında, eleştiri üzerine bazı kısa denemeler yazdığımda, çevremde “neden bu tür yazılar yazıyorsun” diye dışlayıcı yaklaşımlara rastlamıştım. O zaman şöyle demiştim: “Eleştirmek bir ibadet hazzı ve hassasiyetiyle yapılması gereken bir ihtiyaçtır. Eğer biz bugün en başta kendi kendimizi eleştirmez, yaptıklarımızı sorgulamazsak yarın giderek yükselecek ve bizi ezecek, ezikliğinden kendimizi kurtaramayacağımız, eleştiriden ziyade saldırı ve algı oluşturmayı amaçlayan söylemlerle yıkılırız!”
Söylediklerimi özetlediğim bu tırnak arası ifade ve bugün karşılaştığımız tabloya baktığımda, haksız çıkmadığımı görüyorum. “Bizim mahalle” ciddi bir algı ve saldırı dili altında şaşkın…
O dönemlerden birinde “bize yazan, düşünen lazım değil” diyenler bile vardı.
Şimdi biz “İslamcıların tükenişini” ve umut olacak insanların giderek silikleştiğini konuşanları okuyor ve dinliyoruz.
Eleştiren (saldıran ve hakaret eden değil) insanları dışlamak için uğraşanlar içine düşülen durumla ilgili çaresizlik içindeler. Bir bütün olarak şaşkınlık var.
Yanlışları dile getirenler ve eleştiri ile bir şeyleri düzeltmeyi amaçlayanlar dışlandığı andan itibaren, aklın toplumsal temsili dışlanmış olur. Akıl devre dışı kalınca, dizginsiz duygusallıklar, körleştirici sloganlar ağırlığını htirir ve giderek kamu/özel bütün bir yapıya siner.
Kitapta “(unuttuğunuzda veya göz ardı ettiğinizde) size doğru olanı hatırlatacak, hayra çağıracak, iyiliğin ayakta durmasına hizmet edecek ve içine düşülebilecek kötülük hakkında uyaracak bir topluluk da yetiştirin “ diye özetleyebileceğimiz bir uyarı var. Allah’ın resulü “bazılarımıza ne oluyor ki” diye birlikte yaşadığı insanları eleştirirdi. Yeni yerler alıp daha çok ganimete ulaşmak yaklaşımını gördüğü arkadaşlarını “en gözde ganimetleri (o dönem için kızıl tüylü develer) değil bir insanın sizin vasıtanızla hakikati görmesini düşünün, asıl ganimet budur” diye eleştirir ve uyarırdı.
Daha sonraki dönemlerde körleşmiş bir itaati tercih edenler bu dili anlamadı. Adaletten bahsedenleri, hürriyet ve eşitlik diyenleri, merhameti hatırlatanları, eğitim anlayışının insanı nasıl öğüttüğünüdile getirenleri, kısaca ayna tutmaya çalışan çoğu kişiyi dışladılar.
Kendi arkadaşlarının gözlerinin içine bakıp “aldatan bizden değildir” diyerek hilekâr ticareti; “din samimiyettir” diyerek “görüntü verenleri”sorgulayan ve eleştiren Allah’ın resulünü anlamaya çalışmak yerine kendi dönemlerinin hata zincirlerine ses çıkarmamayı tercih edenler çoğaldı.
Eleştirmeyi bir “kardeşlik yardımı” olarak değil ihanet diye değerlendirenler arz-ı endam etmeye başladı. Birisi hatasını söyleyince onu düzeltmek için çırpınanlar gitti, hatası söylenince agresifleşen ve sen de şöylesin/böylesin diye saldıranlar geldi.
Bu yol karşımıza nasıl bir çıkış yapabileceğimizi bilemediğimiz sokaklar çıkardı. Kendi eleştirimizi yapmak yerine “bizde hata yok, birileri bizi çekemiyor, kimseyi dinlemeyin ve işinize bakın” demeyi tercih eder olduk.
Bana göre, aslında tefekkür ve eleştiri birbirine bağlı iki ifade ve Müslümanlar tefekkür ibadetini rafa kaldırdıktan sonra eleştiri dili de işlevsizleşti.
Bayağılaşan hayata bir bilinç aşısıyla dokunan ve insanlığı dirilten İslâm, yeniden aynı hal ile hatırlanmalı ve gündeme gelmeli.
Ezcümle…
Eleştiri, hakkın belirginleşmesi, doğrunun ortaya çıkması, yanlışlardan dönülmesine katkıanlamında bir ibadet olabilir ama ihanet asla…