Facebook'u Doğru Okuyabiliyor Muyuz? (1)

Dutların silkelenip telisler içerisinde şırasının çıkarılıp kaynatıldıktan sonra, damlara serilen, hılalara pestil, kesmece, pekmezlerin, ya da kayısıların serildiği bu kavurucu sıcaklarda, ‘aklını peynir ekmekle yeme’ deyimi var ya, tam da öyle bir halın içerisinde ‘disiplinler’ arasındaki ilişkiye, ilişkin bir yazı dizisine girmek istiyorum. Sonucunda nereye varacağım bende bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa bazı şeylerin yanlış anlamlandırıldığı veya yanlış paylaşıldığını gördüğüm bir dünyada ve ülkede yaşadığımı görüyor olmam. Ben bunun üstesinden gelebilir-miyim? Haddimin olmadığını peşinen söyleyebilirim. Değil benim tek başıma gelmem, konusunda tek bir uzmanın dahi, ‘‘Küreselleşen’’ dünyada ‘’disiplinler arası ilişkiyi’’ tek başların anlamlandıramayacaklarını düşünüyorum. Bu konuda, yani disiplinler arası ilişkileri doğru kullandığını yıllar önce okuyup değerlendirdiğim; Biyolog, Sosyolog, Jeolog ve jeofizikçi, Psikanalist, Fiziksel Kimyacı, Biyokimyacı ve bilim dünyasında yer almış insanların birlikte oluşturduğu bir kitaptan alıntılarla, Siyasetle İktidarın, İktidarla siyasetin, Bilimle Siyasetin, Bilimle İktidarın arasındaki ilişkiler arasında, nasıl bir bağlantı olduğuna ilişkin alıntıları sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Sonucunda kitabın ismini, kitabı oluşturan bilim insanların adlarını ve yayınevini sizlere paylaşacağım.

Facebook’un, insanların başka insanlarla iletişim, kurmasını ve bilgi alışverişi yapmasını amaçlayan bir sosyal paylaşım sitesi olduğunu ‘’Vikipedi’’ söylüyor. Ayrıca kulağımıza 4 Şubat 2004 tarihinden beri dünyanın en fazla ziyaret edilen sitelerinden biri olduğunu fısıldıyor.

Peki, bizler Facebook’u doğru kullanabiliyor muyuz ve ya okuyabiliyor muyuz? Beynin oluşumunun en temel özelliğinden biri de okuduklarımızı, duyduklarımızı ve gördüklerimizin ne kadarını ‘gerçek’ olarak veya ‘gerçekliğe’ yakın olarak algılayabildiğimiz sorunudur. Bunun için beyin hücrelerinin birbirleri arasındaki iletişimi ne kadar doğru iletişime geçirebilirsek, okuduklarımızı, duyduklarımızı ve gördüklerimize ilişkin iletişimle ilgili sinir hücrelerimizin aralarındaki bağı doğru kurarsak, beynimize gerçek veya gerçekliğe yakın kavramalaştırmamızı da sağlamış oluruz diye düşünüyorum.

Eğer bizler hayatı daha anlamlı, gerçeğe daha yakın anlayabilmemiz ve aramızdaki iletişimin sağlıklı olması için,‘’kafamızın karışık’’ olmaması gerekiyor diye düşünüyorum. Bunun yolu da ‘’kavramlar’’ üzerinden konuşmak ve kavramların oluşumundaki ‘’kavramın’’öncelikle kendisine, içine bakmamız gerekiyor.

Kavramlar zaman ve mekân içinde yolculuk yaparlar. Zaman ve mekân içinde yolculukları onları olgunlaştırır, yoğurur, inceltir, ayrıştırır, çeşitlendirir. Kavramların bir tarihi vardır.

‘’ Bilindiği gibi insanın düşüncesi ve dili kavramlardan oluşur. Kavramlar, insanın ruhsal yaşantısında, dünyanın, evrenin izdüşümüdür. Ve düşünce süreci içerinde genel ve soyut tasarımlardır. İnsanların diğer canlılardan farkı ve üstünlüğü, düşünmesi, düşünceye dayanan tutumu, davranışı ve eylemidir. Günlük yaşantıda yapılan bütün davranışlar, eylemler düşünce sürecinde ortaya çıkan kararların sonucudur.’’

Hadi bakalım yarından itibaren başlayalım. Siyasetin bolca anlam yüklendiği Dünyada, Ülkemizde ve Malatya’mızda siyaseti ne kadar doğru okuyabiliyoruz. Facebook’da paylaşılan şeylerin içerisinde yanlışların bol olduğu, doğruların az olduğu bir yapının içerisinden doğruları ne kadar ayıklayabiliyoruz? Bunların hepsi disiplinler arası ağın içerinde gizli. Bunları nasıl bulup ortaya çıkarabileceğiz? Bu yaz sıcağın da.

Yarın bu konuya devam edeceğim.