Sağlıklı bir toplumun en önemli özelliği, temel taşı bireylerin şu ve ya bu nedenle kendi aralarında oluşturmuş olduğu ilişkilerdeki güven duygusudur.

Bireyler arasında ki güven duygusunun yok olması toplumsal ilişkilerin tamamına yansır. Böylesi bir toplum sağlıklı bir toplum değildir olmazda.

PEKİ.

Toplumda insanlar arası ilişkinin temel kaynağı ne? Ekonomi. Yani ekonomik ilişkilerden kaynaklanan ilişkiler. Toplumu oluşturan en küçük çekirdek aile kurumu ilişkisinde tut en büyük devlet örgütlenmesindeki ilişkiye kadar tüm insani ilişkilerin tamamında belirleyici olan faktör. Diğer ilişkiler bu ilişkilerden önem sırasına göre sonradan gelir.

Her birey,hangi görüş, düşünce den, hangi etnik yapı ve dini inanç'tan olursa olsun tereddütsüz hepsinin ilk ve temel önceliği ekonomiden kaynaklı beklentilerdir. Yaptığı iş ne olursa olsun, her birey yaptığı işten istediği ekonomik sonuçları elde edebiliyorsa o insan önce kendisine,sonra içinde bulunduğu topluma, toplumsal, sosyal ve kültürel ilişkilerine güven duyar.

Güven önce kendisinde bir mutluluğa sonra çevresine yayılan bir mutluluğa dönüşür.

Bazıları bunun aksini iddia edebilirler. Şu sorunun cevabını kendi yaşamlarında aradıkları zaman ne ile karşılaştıklarını kendileri zaten görür. Yaşamak için bana ne lazım ve bunun için ne yapmalıyım, ne yapıyorum ya da yapamıyorum. Neden?

Dünyadaki mutlu insanlardan oluşan toplumlara bakın, hepsin de ekonomik sorunlarını beklentileri ölçüsünde çözmüş olan bireylerden oluşan toplumlar olduğunu görebiliriz. Bu toplumlarda insanlar arasında bir güvensizlik ilişkisi göremeyiz.

Şimdi çevremize bakalım. İçinde yaşadığımız toplumda görüş, düşünce, inancı,etnik kökeni( bir sefer insanları böyle tanımlamak bile başlı başına bir güvensizlik nedenidir.)oy vermiş olduğu parti ne olursa olsun birbirine tereddütsüz hiç ön yargıları olmadan birbirlerine güvenen kaç kişi var.

Ya da genel anlamda, gerek oy vererek kendisini yönetmek için iktidar etmiş olduğu kişi veya kişilere, partilere gerek kendisine karşı sorumlu htiği kurum ve kuruluşlara tereddütsüz bir şekilde, içinde acaba demeden güvenen ne kadar kişi var.

Bu bize neyi gösteriyor. Toplumda ekonomiyle başlayıp bütün insan ilişkilerine yansıyan, hatta onunda ötesine geçerek bütün insan ilişkilerine hakim olan ve maalesef olumsuzda olsa yön veren bir güven bunalımı var. Ve bu güven bunalımı gittikçe de artıyor.

Her ne kadar; özellikle siyasi partilerin belediye başkan adayları ve meclis üyesi olacak olan kişiler bu aralar, gündem yerel seçimler diyorlarsa da asıl gündem seçimlerden önce insanların ve dolayısı ile toplumun üzerine çöreklenmiş olan ekonomik kriz ve onun yarattığı güven sorunudur.

Yine bu gün, mevcut siyasi partilerde toplumu yönetmeye aday olan kişilere bakın, partiler içerisinde oluşmuş olan ekonomik çıkar ve beklentilerin adaylarda yarattığı umudu çekip çıkarın bütün siyasi ilişkiler olduğu gibi çöker. Ve bu koşullarda hiç bir parti aday bile bulamaz.

Adaylar yapmış oldukları seçim çalışmalarında halkın kendilerine olan yaklaşımlarında bunu hissediyorlar.

Toplumun en uç noktalarına kadar etki etmiş olan güven bunalımı kim ne derse desin iyi bir gelişme değildir.

Hele bilhassa bizim gibi farklı güç ve dinamikler, kimliklerle sırf bir seçimde iktidar olma uğruna ayrıştırılan güçlü toplumsal yapıların olduğu ülke ve toplumlarda hiç ama hiç iyi değildir.