Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 5 Aralık Dünya Toprak Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Toprağın korunması, gıda güvenliği, su temini, biyolojik çeşitlilik ve iklimin düzenlenmesi anlamına geliyor. Sürdürülebilir kalkınmanın yolu toprağın korunmasından geçiyor” dedi.

“Birleşmiş Milletler, bu yıl belirlediği ‘Toprak ve su, bir yaşam kaynağıdır’ sloganıyla sürdürülebilir tarımsal gıdaya ulaşmada toprak ve su arasındaki ilişkinin önemi konusunda farkındalık yaratmayı amaçlıyor.

783 MİLYON KİŞİ AÇLIKLA KARŞI KARŞIYA KALDI

FAO (Gıda ve Tarım Örgütü) verilerine göre, dünyada 2022 yılında 691 ila 783 milyon insanın açlıkla karşı karşıya kaldı. İklim değişikliği nedeniyle 2050 yılında tahıl fiyatlarının yüzde 29’a varan oranda artacağı ve milyonlarca kişinin daha açlık riskiyle karşı karşıya kalacağı tahmin ediliyor. Bu durum bile gelecekte tarımsal üretimde yaşanabilecek kayıpların ne denli büyük olacağının bir göstergesidir.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarımsal alanlara dikkat çekerek,

“Tarıma elverişli topraklarımız, şehirleşmeyle birlikte artan endüstriyel sahalar tarafından hızla yok ediliyor. Kurulan fabrikalar toprağa ve suya kirletici maddeler salarak yaşam döngüsünü olumsuz yönde etkiliyor. Yanlış toprak ve su yönetimi uygulamaları toprak erozyonunu, toprak biyoçeşitliliğini, toprak verimliliğini, su kalitesini ve miktarını etkiliyor. Organik madde ile zenginleştirilmiş sağlıklı topraklar, suyun tutulması ve kullanılabilirliğinin düzenlenmesinde çok önemli bir rol oynuyor. Bu gerçeklerle toprak ve su kaynaklarına gereken önem verilmeli ve korunmalıdır”

dedi.

TARIM ALANLARI GİDEREK AZALIYOR

“2022 yılı itibarıyla kişi başına düşen arazi 2,8 dekar” ifadesini kullanan Bayraktar, şunları kaydetti:

“Ülkemiz nüfusu yıldan yıla artarken, tarım alanlarının azalması, kişi başına düşen arazi miktarının gerilemesine neden oldu. İstatistiklere göre; 2005 yılında kişi başına 3,9 dekar arazi düşerken, bu değer 2010 yılında 3,4 dekara, 2015 yılında 3 dekara 2021 yılına gelindiğinde ise 2,7 dekara geriledi. Ülkemizin en stratejik sektörlerinden tarımın en temel sermayesi olan tarım arazilerini korumak, sürdürülebilirlik açısından büyük önem arz ediyor. Son yıllarda atıl tarım arazilerinin üretime kazandırılmasının yanı sıra tarım arazilerinin korunması amacıyla pek çok çalışma yapılarak kanunlar çıkarıldı. Atıl tarım arazilerinin üretime kazandırılması, miras yoluyla arazilerinin bölünmesinin engellenmesi gibi uygulamalar ile 2019 yılında 23 milyon 99 bin hektar olan toplam işlenen tarım alanı 2022 yılında yüzde 3,3 oranında artarak 23 milyon 864 bin hektara ulaştı. Yapılan çalışmalar sonuç verdi ve ülkemizde son yıllarda gerileyen kişi başı arazi büyüklüğü 2022 yılında 2,8 dekara çıkarak az da olsa artış gösterdi. İşlenen tarım alanlarının artırılmasına yönelik çalışmalara bu yıl bir yenisi eklenerek, mülkiyet ve mirasçılık sorunları nedeniyle işlenemeyen veya işlense de ÇKS’ye kayıt olamayan arazilerin, ÇKS’ye kaydının yapılarak tarımsal üretime kazandırılması sağlandı. Bu değişiklik ile yaklaşık 3 milyon hektar tarım alanının üretime kazandırılacağı öngörülüyor.Tarım topraklarının korunmasıyla ilgili çalışmalar her ne kadar devam etse de ülkemizin hızla artan nüfusu karşısında yetersiz kalıyor. Artık bir karış toprak dahi kaybedilmemelidir. Bu amaçla tarım arazilerinin amaç dışına çıkarılması kesinlikle önlenmelidir. Karayollarını ve şehirlerin gelişimini projelendirirken, verimli tarım arazileri yerine tarıma elverişli olmayan, daha verimsiz arazilerin kullanılmasına özen gösterilmelidir. Birinci sınıf sulamaya uygun tarım arazilerimizin, imara açılmasına asla izin verilmemeli, bu arazilerin üzerine sanayi tesisleri, şehirler kurulmamalıdır. Turizm, madencilik ve ulaştırma için verimli tarım arazileri kullanılmamalı, meyve ağaçlarını, zeytinlikleri kesip yazlıklar inşa edilmemelidir.”

TOPRAKLAR İMARA AÇILDI

Bayraktar, açıklamasının devamında

“Toprakların imara açılarak kaybedilmesi birçok ilde yerinde üretim yapmayı zorlaştırdığı için o ilin tüketicileri meyve ve sebzeyi daha pahalı yemek zorunda kalıyor. Örnek vermek gerekirse 30-40 sene önce İstanbul ilimizin meyve sebze kaynağı İstanbul ilçeleri ve Kocaeli, Sakarya gibi illerdi. 50 kilometrelik bir mesafeden sebze meyve temin ediliyordu. Bu illerin imara açılarak topraklarını kaybetmesi sonucu yerinde üretim imkânı azaldı. Kaynak uzaklaştı, bugün İstanbul’a 600-700 kilometre mesafeden meyve sebze geliyor. Maliyet artışı nedeniyle İstanbullu tüketici meyve sebzeyi pahalı yemek zorunda kalıyor”

ifadelerine yer verdi.

MALATYA’DA DURUM NE?

Malatya’da da durum farksız. Kentin en verimli tarım arazilerinin imara açılması, kişi başına düşen arazi miktarını oldukça azalttı.

Özellikle Bostanbaşı bölgesinde imara açılan tarım arazilerine 13, 14 hatta 15 katlı binalar dikildi. 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerde ağır hasar alan yüzlerce bina, dinamitle yıkılıyor.

Vatandaşlar, Bostanbaşı’na ruhsat verenleri suçlarken, imara açanlar ise sessizliğini koruyor.

Kaynak: Haber Merkezi