Sahabe-i Kiram gerçek manada İslam’ı yaşadılar, onlardan sonra kalan bizler bırakın onlar gibi yaşamayı, onlara sadece “gıpta” ediyoruz, Medine-i Münevvere’de “kubbe-i hadra” nınsakinlerindendir Hazret-i Ömer’ül Faruk (r.a.) o kadar çok özelliği var ki bu yüce insanın “ciltler” dolusu eserlerle anlatıldığı halde bitmiyor.
İslam’ın ikinci halifesidir, halife olduğu günlerde mescit de bir “hutbe” irad ederken dedi ki: “yanlış yaparsam bana ne yaparsınız?” Sahabeden biri kılıcını çekerek: “Seni kılıcımla doğrulturum ya Ömer!” deyince o büyük halife Allah’a hamd etti.
Çalışma yerinde iki mum bulundurur birini “devlet” işlerli için yandırır, diğerini ise “şahsi” işler için yakardı, “beyt’ül mal” kullanırken böylesine hassas davranırdı,
Kudüs’e giderken tek binek vardı ve ona da hizmetine bakan adamla ortaklaşa biniyorlardı, Kudüs’e yaklaştıklarında sıra hizmetçisine gelmişti, hizmetçisi ne kadar dil dökse de onu bineğe bindiremedi, halk o hizmetçiyi “Hazret-i Ömer” sandı, çünkü bineğin üzerinde o oturuyordu.
Sahabe-i Kiram O’nun hilafeti zamanında Diyarbekir’ifethetti,fetih haberini alınca sevindi bir mektup gönderdi “Iyaz b. Ğanem’e” Şöyle dedi mektubunda: “kiliselerini yıkmayın, yenisinin yapılmasına da izin vermeyin,onlara İslam’ı teklif edin, kabul ederlerse sizin din kardeşlerinizdir, kabul etmezlerse onlardan “cizye” alın, bunu kabul ederlerse onların canı, malı, namusu sizin sorumluluğunuz içindedir”
Bu mektup “gayri Müslimleri” çok hoşnut etti ve Mardin’deki bir kilisenin adına “Dar’ülUmeyr” dediler, öyle olduğu içindir ki bu şehirde asırlarca Müslim-gayri Müslim iç içe yaşadı, bir tanesi hariç Diyarbekir’deki kiliselerin tamamı İslam öncesi zamana aittir,
Salnamelerde de görmek mümkün geçmiş devirlerde yeni Kiliseler yapılmamış ancak onarım gerekenler devlet bütçesinden onarılmışlardır, tıpkı bugün olduğu gibi.
Hazret-i Ebubekir (r.a.) başta olmak üzere bütün Sahabe-i Kiram “Allah Resulünün “can dostu” idi, hemen hepsi peygamberimize “anam babam sana feda olsun ya Resulullah!” derlerdi, “adalet” dendiğinde akla ilk gelen isimdir Hazret-i Ömer, Müslüman olduğu gün Mekke müşrikleri kara bağladılar yas tuttular, kırkıncı Müslüman olarak girdi İslam literatürüne..
O güne kadar “gizli” kılınan namaz, O’nun kılıcını çekerek Kabe’nin avlusunda. “Karısını dul, çocuğunu yetim bırakmak isteyen karşıma çıksın” sözlerinden sonra açıkça kılınmaya başlandı, çünkü Ömer (r.a.) Müslüman olmuştu..
“İki şeyi hatırladığımda birinde ağlarım, diğerinde gülerim” diyen İslam’ın ikinci halifesi, ona ağlarım ki devr-i cehalette biz kız çocuklarımızı diri diri toprağa gömerdik, ben kızımı toprağa gömerken o küçücük elleriyle benim yüzümdeki toprakları temizliyordu, ona da gülerim ki biz helvadan putlar yapar, onlara tapardık da acıktığımız zaman onları yerdik”
İslam, hem temizdir, hem de günahlarda temizleyicidir, Hazret-i Ömer’i öylesine temizledi ki daha hayatta iken “cennetle muştulandı” bazıları “günahım çok” derler ve karamsarlığa, umutsuzluğa kapılırlar, Hazret-i Ömer’i (r.a.) düşünseler ve yeni yol haritalarını belirleyip o yolun son durağı olan cennetin kendilerini de beklediğini anlasalar..
Selam ve dua ile.