Berlin duvarının yıkılması ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin, çökmesiyle Dünyada kapitalizm zaferini ilan etti. Bu zafer neredeyse Dünyada coşkuyla karşılandı…
Küçük Amerika hayalleri kuruldu.
Aç tavuk misali rüyalarda darı ambarı görüldü…
**
Evet, dünya sosyalizmin kötü uygulamasını yaşamış, insanlara vaat ettiği düzeni inşa edememişti… Ama Kapitalist ülkelerde yaşayan emekçiler, bu rekabetten karlı çıkmış; birçok sosyal hak elde ederek, sosyal devletin inşasını sağlayarak refahtan pay almışlardı…
**
Berlin duvarının yıkılması ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin çökmesiyle, Kapitalizm zaferini ilan ederken, enkazın altında sosyal devlet kalmıştı...
Rakipsiz kalan Kapitalistler, sosyalizm korkusundan emekçilere verdikleri hakları geri almak üzere saldırıya geçerek, nerdeyse bütün kazanımlar bir bir geri alınarak geniş halk kesimleri yoksulluğa itilmiştir…
**
Kapitalizm, bir yandan zaferini ilan ederken, diğer yandan kendi iç çelişkisini çözemediği için derin krizler yaşamaya başlamıştır…
Adeta her ekonomik krizden çıkış çabası, derinleşen başka krize neden olmakta; krizin faturası geniş halk kesimlerine kesilmektedir.
Krizin nimetlerinden bir avuç insan faydalanırken, geniş halk kesimleri yoksullaşmaktadır.
Küreselleşen kapitalizmle birlikte yoksullukta küreselleşmektedir…
**
Doğa ve İnsanın sömürüsü üzerine kurulan kapitalizm; doğal çevre üzerine ciddi baskı yaratmakta, ekosistemi tehdit ederek, doğal çevreyi yaşanmaz halle getirmekte, insanlık ciddi sağlık problemleriyle karşı karşıya kalmaktadır…
Tüketim olmadan çarkı döndüremeyen kapitalizm, yarattığı gelir adaletsizliği nedeniyle, geniş kesimleri yoksullaştırdığından; ürettiklerine- tüketici bulamadığından, birçok firma kapısına kilit vurmakta, çalışanını kapı önüne koyarak yoksulluğu daha da derinleştirmektedir…
Yani Kapitalizmin aç gözlülüğü, baltayı kendi ayağına vurmasına neden olmaktadır.
**
Bütün bunlar olurken; acı olan gerçekse tüneldeki ışığı gösterecek, insanlarda umut yaratacak sistemli bir alternatifin sunulmayışıdır…
Bunun içindir ki; yoksullaşan halk bazen yoksulluğunun nedenini göçmenlerde görerek, öfkesini göçmenlere yöneterek saldırmakta… Aşırı ırkçı sağ partilere yönelerek yoksulluğuna çare aramakta…
Bazen de Fransa’daki Sarı Yelekliler gibi öfkelerini yönetenlere yönelterek, çığlıklarını duyurmak istemekteler…
**
Fransa’da sarı yeleklilerin eylemi birçok devleti kaygılandırmakta, acaba bizim ülkemizde domino etkisi yapar mı diye…
Kimi anlayıp çözüm ararken, kimi de hele bir sarı yeleği giy, başına ne gelir diye tehdit ediyor!..
**
Bir ülkede huzur tehditle değil, yurttaşlarının rızası devşirilerek sağlanır.
Anlamak için; öfkeye, yakıp yıkmalara değil, arkasında yatan nedenlere bakmak gerek.
Çünkü öfke, yıkıp-yakmalar neden değil sonuç.
Anlamazsanız sorunu, doğru çözüm de bulamazsınız.
Sonra dövünüp durursunuz!
**
Rivayet olunur ki, ibni Arabi bir gün İskenderiye Limanı’nda un boşaltmakta olan hamalları seyretmektedir…
Baş hamal yüksekçe bir yere çıkmış sürekli talimat vermektedir:
“Enes evladım çuvalı siyaseten tut. Malik oğlum çuvalı siyasetle taşı. Ahmet yavrum çuvalı siyasetle indir!”
İbni Arabi hamalbaşına yaklaşır ve çuvalı siyasetle indirmenin ne manaya geldiğini sorar.
Baş hamal cevaben: “Siyasetle indirmek, çuvalı deldirmemektir. Çuval delindikten sonra dövünmenin bir anlamı olmaz” der.
Yani, ilmi siyaset, sarı yelek giyene dayak atmak değil, yelek giyip sokağa dökülecek ortamlar yaratmamaktır!