İnsan Hakları Günü’nden Sonra Kalan Sessizlik

10 Aralık geçti. Dünya İnsan Hakları Günü takvimde yerini aldı, sosyal medyada birkaç paylaşım yapıldı, birkaç cümle kuruldu ve sonra hayat kaldığı yerden devam etti. Aslında her yıl aynı şey oluyor: İnsan hakları bir günlüğüne hatırlanıyor, geri kalan 364 gün ise sessizliğe emanet ediliyor.

İnsan hakları çoğu zaman büyük kavramlar üzerinden konuşuluyor. Özgürlük, eşitlik, adalet… Hepsi kulağa çok tanıdık geliyor ama günlük hayatın içinde bu kelimeler giderek anlamını yitiriyor. Çünkü insan hakları yalnızca mahkeme salonlarında, uluslararası sözleşmelerde ya da resmi bildirilerde var olan bir mesele değil; en çok da gündelik hayatta, sıradan anların içinde sınanıyor.

Bir insanın dinlenmeye hakkı var mesela. Görmezden gelinmemeye, sesini duyurmaya, emeğinin karşılığını almaya hakkı var. Saygı görmeye, güvenli hissetmeye, geleceği hakkında kaygı duymadan plan yapabilmeye hakkı var. Fakat biz çoğu zaman insan haklarını sadece ihlal edildiğinde fark ediyoruz. Sorun çıkınca konuşuyor, normalleştiğinde susuyoruz.

10 Aralık’ta yapılan paylaşımlar çoğu zaman iyi niyetlidir ama yüzeyseldir. Çünkü insan haklarını savunmak bir gün hatırlamakla değil, her gün küçük refleksler geliştirmekle mümkündür. Haksızlığa sessiz kalmamakla, güçlü olanın değil haklı olanın yanında durmakla, “bana dokunmayan” anlayışını terk etmekle başlar.

Belki de en büyük sorun, insan haklarını soyut bir kavram gibi ele almamızdır. Oysa insan hakları çok somuttur. Bir kapının kapanmasında, bir cümlenin yarım bırakılmasında, bir bakışta, bir suskunlukta kendini gösterir. Bazen bir insanın hakkı, başkasının keyfiyle ihlal edilir; bazen de toplumun alışkanlıklarıyla.

İnsan Hakları Günü’nün ardından geriye kalan asıl soru şudur: Biz bu hakları ne kadar savunuyoruz, ne kadarını görmezden geliyoruz? Çünkü insan hakları en çok da “normal” kabul edilen haksızlıklar içinde erir gider. Alışılan her adaletsizlik, sessizce kaybedilen bir haktır.

Belki 10 Aralık’ı bir gün olarak değil, bir hatırlatma olarak görmek gerekir. İnsan olmanın, birlikte yaşamanın ve birbirimize katlanmanın bir sınırı olduğunu hatırlatan bir gün… O sınır aşıldığında susmanın da bir tercih olduğunu, ama masum olmadığını hatırlatan bir gün.

Takvimde günler geçiyor. İnsan Hakları Günü de geçti. Geriye kalan ise şu basit ama ağır soru:
Biz insan haklarını gerçekten savunuyor muyuz, yoksa sadece hatırladığımızı mı sanıyoruz?