Toplum, iyilik ve kötülük meyvelerini verecek toplamdır. İyiliğe, erdemin kavramları ve değerler üzerinden çıktılar verirken, kötülüğe de kötülüğün kavramlarını bünyesine tohumlayarak ortamlar hazırlar. Kötülüğün toplumu demek; hukuksuzluğu, yolsuzluğu, usulsüzlüğü ve benzerlerini bir tür destekleyerek içselleştirmeye müsait algı ve anlayışlar oluşturan toplum demektir. Sessizdir. Çünkü bu kötü potansiyeli, bir “toplumsal rahim” olarak halen de doğurmaya devam etmektedir. Bu durumun devamında da “otorite” kendisine verilmiş üzerinden kötülüğü meşru(!) görmeye başlamıştır. Kur’an; böylesi bir toplumu ve halkını “ehli zalim olan halk” ve o yerleşkeyi de “zulüm yerleşkesi” olarak tanımlamaktadır.
Toplum kötülüğe meyletti mi iyilerin sınavı elbette ki zorlaşır. İyiler “toplumsal bozulmaya” itiraz ettikçe toplum onları dışlar ve otoritenin önüne “huzur bozucular” olarak sürer. Otorite gelince, toplumun huzurunu bozan bu kimselere, yine toplumdan aldığı destek ile “zararlı odaklar” kategorisinde bedel ötedir. Halkın meşru temsiline karşı tehdit olarak lanse eder. Kötülüğün toplumu eğer bir adım daha atacak olursa onları “sosyal linç” açmazlarında bırakır. Burada da net olarak ortaya çıkan dudum şudur: kötülük toplumu da aslında eline geçen tüm fırsatlarda hukuksuzluğun, yolsuzluğun, usulsüzlüğün tarafıdır. Hatta failidir.
Kötü tabi ki örnek alınmayacaktır.
Kötülük toplumunun deşifresi ve ondan güç alma iddiasındaki otoritenin meşruiyetini kaybettiğinin beyanı yine iyilere düşecektir. Bu tarihi bir sorumluluktur. İyiler aynı zamanda da iyilik toplumunu inşada da donatı sahibidirler. Erdem, değerler ve adalet zemininde hak-hukuk mücadelesi verenlerin işi, tarihsel süreçlerde elbette ki kolay olmadı, bunun bilincindedirler. Bu bilinçle tarihe yeni bir eklemek de öyle kolay değildir. Azimle, iyileri kuşatarak , iyiliğin yönünü doğru anlayıp tarif ederek bir ufka doğru gitmek her zaman için olası ihtimallerdendir ve bir umuttur da aynı zamanda.
İyiler ve kötüler mücadele ettiğinde iyiler belki zahiren kayıplar da yaşamıştır. Zaten iyiler bedel ödediklerinde mesajları kendiliğinden nesiller boyu devam eder. Buna en somut örnek Kerbela Vahşeti’dir. Hüseyni mesaj hep canlıdır ve iyilik mücadelesindeki örnekliğinden zerre kayba uğramamıştır. Yezid’e gelince, insanlık var oldukça lanetlenmiştir. Çünkü Yezid bu laneti kendisinden önce gelen bir kötülük damarı ( öncülü Muaviye olan) üzerinden de hak etmiştir. Bu yüzden rahatlıkla diyebiliyoruz ki tüm kötülük organizasyonları Yezid’in otorite anlayışıyla göbek bağına sahiptir ve tüm iyilik hareketlerinde de Hüseyin etki sahibidir. Onun dedesi Muhammed A.S da bunun öncülüdür.
Neticede iyiliğin ve kötülüğün toplumları, doğası gereği, her zaman bir çatışma hali üzeredirler. İyiler bedel ödemeye devam edeceklerdir. Sayıca az olsalar da iyiler hayırla anılacak, kötülerin de üzerine lanet yağmaya devam edecektir.