Kavramlar Zihnimizin Aynasıdır

Aynaya bakmayı bilemeyenler, hem kendilerini hem de başkalarını üzerler. Öyleyse gelin hep birlikte zihnimizin aynasına bir gözatalım.

Sosyolojinin Neliği; Nilgün Çelebi ile Sosyoloji Sözcüğünün Soykütüğüne Uzanmak (Prof.Dr. Sezgin KIZILÇELİK) kitabından önce kısa bir alıntı. Sonra sözümüz var.

‘’Sosyoloji, var olan bu dünya üzerine söz söyleme gayretinde olan bir bilimdir. Sosyoloji sosyologun sözüdür. Daima zaman mekân içre olan, daima tarihselliğe, kültürelliğe sahip olan birliktelik olarak sociustur’tur.

Sözün hammaddesi sözcüklerdir. Sözcükler, var olanların ne/kim olduklarını (isimler), nasıl olduklarını (sıfatlar) ve ne yapıp ettiklerini (fiiller) çeşitli soyutlama düzeylerinde dile getirirler. Sözcükler, esasında kavramların adıdır, kavramların sözel dile çevrilmesiyle karşımıza çıkarlar. Sözcüklere dönüştürülmüş, dökülmüş kavramlar sayesinde insanlar düşüncelerini dışlaştırabilir ve başkalarıyla iletişim kurabilir. İnsanlar kelimelerle değil, kavramlar sayesinde düşünürler. Düşünme faaliyeti kavramlar arası bağ kurmakla gerçekleşir. Bu zihinsel faaliyet kimi zaman bizi yeni kavramlar üretmeye de götürebilir. Biz kelimelerle değil, kavramlarla düşünürüz. Kelimeleri ise yazarken ya da konuşurken kullanırız. ZİHNİMİZDEKİ TÜM KAVRAMLAR BİR SOYUTLAMADIR. Kavramlar, dıştaki şeylerin, tek tek olayların algılanmasına dayanmakla birlikte, insanın özümseme ve uyarlama mekanizmalarından geçmiş yaşantıları, tecrübeleri, bilgi birikimiyle iç içe geçerek yeniden yapılaşmış, işleme/ dönüşme sürecinden geçmiş ve kendine has bir gerçekliğe kavuşmuş olan soyutlamalar manasına gelir. Kavramların tanımı bilimsel bir araştırmayla gerçeklendiğinde terimleşirler.

İnsan sosyal olabilen bir canlıdır, yani türdeşiyle birlikte yaşayabilendir. Sosyal olabilen olarak insan kendini tek başına kendini var kılamaz. Ancak başkası ile birlikteyken kendini ortaya koyabilir. Hem türdeşini gözeterek hem de türdeşine mecbur olarak yaşar.

Sosyologun sözü, doğru ve anlamlı olmasının yanında aynı zamanda haklı da olmalıdır. Bu çerçevede sosyologdan beklenen, sözlerinin insanın kendini gerçekleşmesine katkıda bulunmasıdır. Bunu yolu da, İNSANIN EMEĞİNE EL KONMASININ; YANİ SÖMÜRÜLME MEKANİZMASININ sosyologlar tarafından deşifre edilmesinden geçer.’’

Yukarıdaki adını verdiğim kitaptan yaptığım alıntı üzerine biraz geriye yaslanıp, düşünerek bir analiz yapalım. Sonra konuşmalarımızda ve yazdıklarımızda birimizi inceltecek sözcüklerin, kelimelerin anlamları üzerine bir kez, bir kez daha düşünelim. Acaba söylediğimiz veya yazdığımız yazılarımızın sözcükleri ve kelimeleri, algılarımız üzerinden beynimizde soyutlarken, eski soyutladığımız kavramlarla karıştırıp harman haline gelen kargaşa halinde dışarı çıkan sözcük ve kelimelerden oluşabilir mi diye hiç düşündük mü? Birbirimizi üzecek, incitecek sözleri kullanmadan önce algılarımız üzerinden soyutlayarak beynimize yerleştirdiğimi kavramların raflarına ve anlamlarına bir kez daha bakmanın hepimiz için yararlı olacağını düşünüyorum. Ülkemizdeki bu kadar kavram kargaşasının da buradan kaynaklandığını düşünüyorum.

Önce kendimize ve sonra yakın çevremize bir bakalım; ‘İNSAN EMEĞİNE EL KONULMASINDAN, ADİL DÜZENDEN’ ne karda söze eder olduk? Zira kıyısından köşesinden bu suça hepimiz bir vesile ortak olduk. Ortak olduk. Ortak oluyoruz. Mülkiyetin tatlılığını ve yaşamamızın tek zenginliği olarak zihnimize öyle bir yerleştirdiler ki, yerleştirdik ki; her şeyin en iyisini, en güzelini ben ve benden olanlar yaşasın diye, bırakın başkası deyip ötekileştirdiklerimizi, en yakınlarımızla (akrabalarımızla) olan tüm insanlık hukukumuzu bir yana koymadan edemiyoruz.

Ne olursunuz bu konuda suçu olmayan bana taş atmasın. Of demeden demir çubuklarla beni dövsün. E mi?