Komik Konuşmalar Sizi Çileden Çıkartır

Bazen, bir konuda tartışmaya başlarsınız ve başladığınıza pişman olursunuz, çünkü insanlar, inanılanların yanlışlığının kabul edilmesi güçtür… Karşınızdaki insan sizin haklı olduğunuzu anladığı halde diretmeye dolayısıyla kendisiyle çelişmeye başlar. Siz bilgi verirsiniz, belge gösterirsiniz, kaynak kitaplardan bahsedersiniz, karınızdaki insan falanca ağabey şöyle demişti, filanca yerde şunu görmüştüm der… Ve ne yazık ki tartışılmaya başlanılmıştır bir defa, bazen laf anlatamamanın verdiği sinir ile bazen inat ile bazen de “belki bir insanı saplantılarından kurtarırım” umuduyla neticesizliğe doğru uzar gider hararetli konuşmalar… Bu çelişkili, komik konuşmalar sizi çileden çıkartır. Tartışmanın sonunda laf anlamayan bir insan ile vakit kaybettiğiniz için kendinize kızarsınız.

Dünyanın en zor işidir anlamayana ve hiçbir zaman anlamayacağı da aşikâr olan birine dil dökmek. Onu bilinçlendirmeye çalışmaktır. Anlayacağınız boşa kürek çekmek gibidir. Anlatırsın, anlamaz veya anlamak istemez. Belki de işine gelmez veya kafa yormak istemez. Ona ne anlatırsan anlat, bir şey anlamak veya almak niyetinde değildir… Laftan anlamıyor gibi görünen kişi, aslında lafı anlamış ancak kabul etmiyor, görüntüsü de çizer genelde! Doğruyu arayana, doğruyu sorana, bulduğumuz, bildiğimiz doğruyu anlatmak kolay. Asıl mesele doğruyu reddeden, doğruyu kabul etmeyene nasıl anlatırız derdimizi? Ulaşamıyorum diye kestirip atmak mı? Doğru olan? Yâda nasıl bir çaba gerekli? Ben net bir cevap bulamadım, ama bu aşamada sanırım konunun sadece tartışılması bile başlı başına önemli bir süreç. Karşımızdaki kişi dinlemiş olsa mutlaka bir şeyler alır.

Anlamanın temeli dinlemektir. Bu dinleme şekli, pasif dinleme veya sırasını beklerken içerikten bihaber dinleme değildir. Çoğu insan, anlamaya değil, anlatılan içinde kendini haklı onu da haksız bulacak kanıt için dinlemeye odaklanmaktadır. Şöyle ki; ne kadar anlatırsan anlat, anacak karşındakinin anladığı kadar anlaşılırsın. Bazen anlam süreci, anlamayı istemekle başlayabilir. Anlamayı istemek içinde, anlamadığını kabul etmek gerekir. Yani kimse duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz. Ne demiş Mevlana; “aynı dili konuşanlar değil aynı düşünceleri paylaşanlar anlaşılır.” Örnek de görüldüğü üzere biraz karşındakine önem vermeli dediklerini anlamaya çalışmalı… “anlamak” için dinlemekten ziyade, “konuşmak” için sıraya girerl er… Ve unutmayalım ki, konuştuğun zaman, sadece bildiklerini tekrar edersin, ama dinlersen, yeni şeyler öğrenebilirsin.

Bu konuya en güzel cevabı yine Hz. İsa vermiştir. Ölüleri bile diriltmekten daha zor olan şeyin “anlamayana, anlatmak.” Olduğunu dile getirmiştir… Peki, sizce neden anlamayana anlatmak ölüleri diriltmekten daha zordur? Bu konuyu biraz kişisel gelişim kolundan inceleyecek olursak, insanın kendi içsel yolculuğundaki burhanlarını çözememesinden kaynaklandığını rahatlıkla söyleyebiliriz…