Dünya da kuraklık ciddi sorun olarak insanlığın gündemine yerleşti. Yeryüzündeki insanların ve diğer canlıların üçte biri susuz ya da kirli su kullanmak durumundadır.
Bilim adamları, Ekvatoral iklim kuşağının 150 km daha genişlediğini açıklıyorlar. Bunun anlamı Antalya ikliminin tümüyle değişeceğidir. Dünya ısısının yıllık ortalaması 1 derece artmıştır. Antalya’da bu değişim gözleniyor ise Anadolu’nun diğer bölgelerinin, iklim ve ısı derecesi de bu çerçevede değerlendirilmelidir. Ülkemizdeki su sıkıntısının ciddi projelere ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz.
Ülkemizin doğusu bir süre daha su sıkıntısı çekmez, ancak batısında sıkıntı şu anda dahi çok belirgin olarak gündemdedir. Kuraklıktan yerleşim bölgeleri, tarım alanları, yaban hayvanları ve insanlar etkilenmektedir.
Malatya’nın suyu dahi, içme suyu ve kullanma suyu olarak ikiye ayrıldı. İnsanlar kendileri için su kaynaklarını kullanırken, doğanın, yaban hayvanlarının ihtiyacını düşünmeden, bencilce hareket etmektedirler. Bu noktada kendilerini savunma şansı olmayan yaban hayvanları; ağaçlar ve otlar yaşamını nasıl sürdürüyor acaba? İnsanların su kaynaklarını bencil ve vahşice kullanmaları birçok hayvan ile bitkinin neslinin tükenmesine sebep olmuştur. Nesli tükenen canlıların yokluğu ise, doğanın dengesini bozuyor.
Dağlardaki kaynak suları, boru ya da hortumlarla köylere, bağ ve bahçelere götürülüyor. Yabanda yaşayan canlıların suya ihtiyacı yok mudur? Bu çaresiz hayvanlar yaşama hakkına sahip değiller mi? Onlar hiç su içmeyecekler mi? Peki yaban hayvanları ne yapıyor acaba? Kuraklık bir yandan, bilinçsiz avlanma diğer yandan yaşamalarını güçleştiriyor. Yaban hayvanlarının ve birçok bitki türünün nesli yok olmak üzere.
Kınalı kekliklerin, tavşanların, ceylanların, ayıların, kurtların, tilkilerin, güvercinlerin, üveyiklerin suya olan ihtiyaçları unutulmamalıdır. Bir bitki ya da hayvan türünün yok olmasının bölgenin doğal dengesini nasıl bozacağını düşünebiliyor musunuz?
Zaten kuraklık dağlardaki birçok pınarın kurumasına sebep oldu. Bu hayvanlar için su yalaklarının yapılması gerekmektedir. Böylece kurt, kuş buradan suyunu içebilir. Yetkililer dağlardaki her kaynağın borularla taşınmasına izin verilmemelidir. Su, açıktan aktıkça hayvanlar buradan ihtiyaçlarını giderebilir.
İnsanoğlu evcil hayvanlara ve yaban hayvanlarına canlarının istediği her şeyi yapabileceğini nasıl düşünebilir? Onların da yaşam haklarının olduğunu bilmeliyiz. İnsanları darp etmek, öldürmek nasıl suç ise hayvanlara da bunu yapmak suçtur.
Bizim kültürümüzde asırlar öncesinde hayvan haklarıyla ilgili düzenlemeler görmekteyiz. Bu konuda geriye mi gitmişiz diye düşünüyorum.
Hz. Ömer bir deveye 150 kilodan fazla yük yüklemeyi yasaklamış, yasağa uymayanları da cezalandırmıştı.
Fatih Sultan Mehmet han, haftada bir gün yük hayvanlarının izinli sayılmasıyla ilgili yasa çıkartmıştı.
İnancımızın gereği olarak hayvan ve bitki haklarının önemi bu biçimde ön plana çıkıyor.
Ey insanlar, et yiyenlerle, ot yiyenlerin dengesini bozarsanız dünya yaşanılır olmaktan çıkmaz mı?