Liyakat

Kelime anlamı olarak. Yaptığı, yapacağı iş konusunda konusuna hakim, bilgili, birikimli yaptıkları ile tecrübe kazanmış olan kişi tanımlanır.

Şimdi; önümüzde ülkenin kaderini tayin edecek, toplumu derinden etkileyecek olan seçimde oy kullanıp bizim adımıza bizi yasal olarak temsil edecek olan kimi kişileri, milletvekili olarak seçip parlamentoya göndereceğiz.

Her partide vekillik için aday olan şahıslar, bu aralar halkın arasında dolaşarak hem kendilerini tanıtıp, hem de sözde partilerinin propagandasını yaparak halktan oy toplamaya çalışıyorlar. Dışarıdan gözlemliyorum. Tereddütsüz tüm toplum kesimlerinde çok dikkat çekici bir umursamazlık ve ilgisiz bir yaklaşım hakim. Her siyasi parti seçmenindeki tepki aynı. Hiç tanımam. Hep kendileri için bağırıp çağırıyorlar. Vatandaşı düşünen yok. Gibi serzenişler.

Bunda şu sonuç çıkıyor.

Bu güne kadar yapılan bütün siyasi çalışmalar toplumda bireysel olarak karşılık bulmamış. Yani siyasetin tabanda halk arasında bir karşılığı yok. Yani partilere oy verenler beklentilerine karşılık bulamamışlar. Nedenine gelince. Toplum sorunlarına çözüm üretme sanat ve bilimi olan siyaset, ya bireylerin, ya da belli bir takım çıkar guruplarının sorunlarını çözme sanatı haline dönüştürülmüş. Siyasi faaliyet toplumsal sorunlardan uzaklaştırılıp bireysel veya gurupsal amaçlara hizmet aracı haline getirilince toplumun ilgisiz ve alakasız olması da o düzeyde artmış.

Toplumun yaklaşımı bu.

Yaklaşım bundan olacak ki siyasi partiler, seçimlerde aday göstermiş oldukları adaylarda, temsil etmiş oldukları siyasi partilerin, siyasi düşünce tarzı ve yaklaşımlarından ziyade, adayların kendisini belirleyen kişi ve kurumlara ne oranda bağlı kalabileceği, ne oranda biat edebileceği özelliklerine göre bir seçim tercihine gidiyorlar.

Bu tercih ve milletvekili belirleme yöntemi doğal olarak toplumu siyaset kurum ve bilimine karşı soğutmuş ve insanları kendi sorunlarına toplumsal çözüm üretmeden uzaklaştırarak bireysel çabalar ve ya arayışlara itmiştir.

Türkiye’de siyaset kurumunun özelliği bu.

Bu özellikli bir kurumsal yapı toplumsal ihtiyaçlara hitap eden bir demokratik yönetim getirir mi? Tabi ki hayır. Burada ciddi olan sorun toplumun böylesi hastalıklı yönetim tarzını giderek benimseyip bunu içselleştirmesidir. Parti liderleri toplumun bu özelliğini iyi bildikleri için seçim sistemi ve siyasi partiler kanununu pek değiştirmek istemezler.

Her siyasi parti, bu seçimin sözüm ona toplum için çok büyük bir öneme sahip olduğunu iddia ederek propaganda yapıyor. Peki böylesine önemli olduğunu söyledikleri bir seçimde aday göstermiş oldukları vekil adayları siyasetin hangi liyakat özelliğine göre seçilip toplumun önüne kondu. Bakıyorsun birçoğu bırakın toplumun sorunlarını bilmeyi siyasetin ‘S' sini bile bilmiyorlar.

Tereddütsüz ne sağcısı sağcılığın, ne solcusu solculuğun ne olduğunu bilmez. Hiç biri toplumun beklentileri için değil hepsi kendi beklentileri için siyaset yapmaya çalışıyorlar. Eğer siyasette aranan liyakat bu ise herkes tam aradığını bulmuş sayılır. Gerek iktidar, gerek muhalefet adaylarındaki öncelikli siyaset yaklaşımı "önce ben" yaklaşımıdır.

İktidardaki, iktidarda. Muhalefetteki muhalefette siyaseti kendi konumuna göre bir çıkar ve rant aracı olarak kullanmış ve toplumu da buna ulaşmada bir araç ve sıçrama tahtası olarak kullanmış. Halada kullanıyorlar. Bu uygulama bu seçimde de devam ediyor. Bu siyaset anlayışı toplumu sahip olduğu bir takım uhrevi (manevi)değer yargıları üzerinde birbirlerine karşı kutuplaştırarak sonuç almaya çalışır. Kısa süreliğine başarılı olabilirde. Ama uzun vadede tüm toplumu çok gerilere götürür. AKP'nin uzun süreli iktidarda kalma başarısının altında yatan temel politika budur.

Her parti, teoride hep liyakattan bahseder. Adaylarını bu özelliklerinden dolayı belirleyip sıraladığını söyler. Ama uygulamada yaptıkları ile söylediklerinin hiç bir alakasını göremezsiniz.

Mesela. Malatya'da her seçmen, oy vereceği partinin hiç kendilerine danışmadan önlerine koyduğu vekilleri şöyle bir tanımaya çalışsın bakalım. Kaçta kaçı bu liyakat özelliklerine uygun.