MALATYA'DA DAM ÜSTÜ KÜLTÜRÜ-2

Dam Üstü Türküleri

Hayatın ta kendisi olan türkülerimiz, düşündüklerimiz, yaptıklarımız, yaşadıklarımızdır. Dam üstü ile ilgili türkü sözleri beni çookk uzaklara götürür. Sevdiğine kavuşan ya da kavuşamayanların derdinin, mutluluğunun dile gelmesi olarak değerlendiririm bunları. Sessiz, sakin, suskun dillendirmeye cesaret edemediğimiz sözler… Gönlümüzün bir kıyısında durur öylece…

Acı tatlı yaşamın her anını dile getiren türküler, dam üstünden söz etmeye başlayınca çocukluğum, gençliğim gelir gözlerimin önüne. Dama yan yana serilmiş yataklarda yuvarlanarak misafir olduğumuz komşu döşekler… Ya kardeşim ya da amca, dayı, bibi, teyze çocukları. İncitmeyen tepik veya yastık darbeleri hoş geldin karşılaması olur. Hafif hafif esen yel, dam üstüne sarkan yaprakları ırgalar. Onların hışırtısı en güzel ninnidir, dam yatağının yastığındaki başıma. Beşik sallamasına ihtiyaç duyulmaz, gözümü uyku perdesinin örtmesine.

Geleneksel kültürümüzde türkü ve maniler önemli yer tutar. Bunlarla bazen neşelenir halaylar çekeriz, bazen de hüzünleniriz. Dam üstünde yorganımıza kendimizi sarmalayıp, yastığı başımızın altına koyup gökyüzündeki ay ve yıldızları seyretmedik mi… Samanyolu yıldız kümesine baktığımızda; saman taşımışlar da samanların çoğunu yola dökmüşler diye öyküler dinlemedik mi büyüklerimizden! Gökyüzünde bize baktığına inandığımız çocukluğumuzun bir yıldızı yok muydu:

Dam üstünde un eler

Dam üstünde un eler

Tombul tombul memeler

Memeler başkaldırmış

Kavuşmuyor düğmeler

Gökte yıldız ellidir

Ellisi de bellidir

Sevilecek güzelin

Yürüyüşünden bellidir

Bu yol Harput’un yolu

Hem kar yağar hem dolu

Ben burada yar sevmem

Her yanı zalım dolu

Celaloğlan türküsündeki Arguvan yöresi varyantının ilk dörtlüğüne baktığımızda Celaloğlan’ın dam üstünde yattığını öğreniriz. Köylerde kimimiz yatmadı ki dam üstünde, kimimiz yıldızları saymaya çalışırken sevdalısını düşünmedi…

Celal Oğlan

Celal oğlan damda yatar

Yorganını yeller atar

Ne yatarsın Celal oğlan

Nişanlını ellere satar

Oğlan oğlan Celal oğlan

Ankara’dan kuş geliyi

Sesi bana hoş geliyi

Celal'i götüren tiren

Geri dönmüş boş geliy

Oğlan oğlan Celal oğlan

İpek mendil dane dane
Yudular serdiler güne

Evlerinin önü kare
Selam söylen Celal yâre
Nişanlısın eller almış
Bulunmaz mı buna çare (Celal oy oy)

Kapısının önü kavak

Kavaktan dökülür yaprak

Elim kına yüzüm duvak

Bana dulluk yakışır mı

Oğlan oğlan Celal oğlan

Yine halay olarak da oynan bir türkü vardır. Türkünün ilk dizesinde yarini dam üstünde çul sererken tasvir eder âşık:

Dam Üstüne Çul Serer

Dam üstüne çul serer

Bilmem bu kimi sever

Bunun bir sevdiği var

Günde on çeşit giyer

Ağ daşı kaldırsalar

Yılanı öldürseler

Küçükten yâr seveni

Cennete gönderseler

Hatırlıyorum da askerken sabah sporunda “Yaylalar” türküsünü koro halinde söylerdik. Türkü metnine baktığımızda; ay, ayın ışığı, ayın aşması, ay ve yıldızlı gökyüzü gibi kelimeler geçer. Küçüklüğümüzde damda yatarken yıldızlara bakardık. “Bir yıldız kaydı/aktı acaba kim göçtü bu dünyadan?” derdi büyüklerimiz. Ay ise kimi büyüklerimizce bize “Ay Dede” olarak anlatılırdı. Yaylalar türküsünü dinlerken aklıma çoğu zaman dedemin kerpiç evinin damında uzanmış yıldızlara baktığım aklıma düşer:

Yaylalar Yaylalar

Ay akşamdan ışıktır Yaylalar yaylalar

Dam dama bitişiktir Diloy diloy yaylalar

Komşu gızını zapt eyle Yaylalar yaylalar

Bizim oğlan âşıktır Diloy diloy yaylalar

Ay akşamdan aş da gel Yaylalar yaylalar

Cılga yola düş de gel Diloy diloy yaylalar

Eğer anan goymazsa Yaylalar yaylalar

Vicdana danış da gel Diloy diloy yaylalar

Ayın önünde yıldız Yaylalar yaylalar

Nerden gelirsen baldız Diloy diloy yaylalar

Sen git de ablan gelsin Yaylalar yaylalar

Duramıyım yalınız Diloy diloy yaylalar

Dam üstleri sadece yatıp dinlenme mekânı değildir. Eğlendiğin zamanlar olduğu gibi hüzünlenir içinde aşk, sevda, gurbetlik, sıla hasreti olan türkülerin de çağrıldığı yerdir. Hele sesi güzel olan birini bulduysak, gecenin sessizliğini bölen uzun havalar okunurdu:

Dam Üstünde Uzun Uzun Bacalar

Dam üstünde uzun uzun bacalar

Bizim elde de uzun olur geceler

Sılada nazlı yârim beni arzular

Ben öleyim de beni nazlı yâre gönderin

Zalım eller aman aman

Dam üstünde de ufak ufak çizgiler
Yüreğime de bir ok değmiş sızılar
Sılada nazlı yar da beni arzular
Ben öleyim de beni yâre gönderin
Zalım eller aman aman

Gece sohbetleri dam üstünde koyu olur. Bütün yeryüzünü aydınlatan yıldızlara bakınca muhabbete katılanların her biri feylesof kesilir. Akan yıldızlar, kayan yıldızlar, küme yıldızlar, parlak yıldızlar, iri yıldızlar bir başka âleme taşır sohbeti. Âlemler nasıl yaratılmış, bu güne kadar nasıl gelmiş, kayan yıldızların biriktirildiği yer neresi, gökten yere inen yıldız tekrar göğe çıkar mı? Bütün bu yaratılış ile türeyiş, dünya ve etrafında dönenler konuşulur. Bazen devletler yıkılır, yeniden kurulur. Sevdalar, kavuşamayan âşıklar, yeni kazançlar, mevsimler, ayam (havanın nasıl olup olmayacağı) gündemin içinde mutlaka yer alır.

Dam üstünde sözlü kültürümüzün en güzel, en derin ve en nazeninlerini bulmak mümkün. Efsane, masal, yaşanmış hikâyeler, meşhur aşk öyküleri, bilmeceler, atasözleri, yol gösterici ibretlik sözler, nasihatler, hele yüreğimizin her telini titreten türküler…

İnsanlar, güz basıp soğuklar kendini iyiden iyiye htirince yavaş yavaş dam üstünden aşağılara çekilir. Her biri ayrı okul olan geniş köy odaları sohbetlerine sıra gelir. Uzun, soğuk karlı boranlı kış gecelerinin vazgeçilmez köy odaları. Hz. Ali cenkleri, Battalgazi cenkleri, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin hikâyeleri gündemin başına oturur.