EN GÜZEL DOĞUM GÜNÜ (Elif Engür)

Voleybol Güncesi adlı serisinin ikinci cildi “En Güzel Doğum Günü”nü minik okurlarına sunuyor. Elif Engür’ün kaleme aldığı, Erdoğan Oğultekin’in resimlediği bu çalışma, çocuklara sporun ruhunu ve voleybolun kurallarını eğlenceli bir şekilde anlatıyor. İlkinde olduğu gibi serinin yeni kitabı “En Güzel Doğum Günü” de çocuklara spora ve hayata dair önemli değerler kazandırmayı hedefliyor. Başarılı voleybolcu Zehra Güneş’ten de bir mektubun yer aldığı kitap, genç okuyuculara yalnızca bir spor dalını tanıtmakla kalmıyor; ayrıca dayanışma, sabır, azim ve dostluk gibi yaşam boyu ihtiyaç duyacakları değerleri de yüreklere dokunan bir dille aktarıyor.

BEN PRENSES DEĞİLİM (Özlem Yıldırım)

Özlem Yıldırım, sevilen çocuk kitabı “Ben Prenses Değilim”, kendi yolunu bulmaya çalışan küçük bir kızın özgünlük, kendine güven ve cesaret dolu hikâyesini sıcak bir dille anlatıyor. Kitap, çocuklara kendi seçimlerini yapmanın ve kendilerini oldukları gibi sevmenin önemini eğlenceli bir öykü üzerinden aktarıyor. Yıldırım kitapla ilgili şunları söylüyor: “Çocukların kitaptaki karakterle kurduğu bağ beni her defasında mutlu ediyor. Bu hikâye, küçük okurlara hayal gücünün sınırı olmadığını hatırlatmak için yazıldı. Aynı zamanda yetişkin okurlarıma da farklı temalarla seslenmeyi sürdürüyorum."

Malatya'da Onları Gören Yok! Kayboldular
Malatya'da Onları Gören Yok! Kayboldular
İçeriği Görüntüle

HAYALETLER (Dolly Alderton)

Gazeteci, senaryo yazarı ve podcast sunucusu Dolly Alderton’un Hayaletler romanı Mundi etiketiyle raflarda. Alderton, uluslararası çoksatarlar listesinde yer alan bu kitabında ghosting gibi bu çağın ilişki sorunlarını son derece eğlenceli bir dille kaleme alıyor. Yıllarca ilmek ilmek işlenmiş değerli arkadaşlıklar, güçlü aile bağları, başarılı bir kariyer, Londra’da kendine ait bir ev... Tüm bunlara sahip bir hayat kusursuz gözüküyor, değil mi? Ama 30’larının başlarındaki Nina Dean’e göre bu hikâye hâlâ eksik... Çevrimiçi tanışma uygulamaları, alakasız birkaç cümle ve minik bir profil fotoğrafıyla tanınan müstakbel partnerler, anlamsız sohbetler ve kendi duygularından kaçanlarla yaşanan ilişkilerin kaçınılmaz sonu: “Hayalet”e dönüşen eski sevgililer...

KARANLIK ATÖLYE (Annie Ernaux)

Annie Ernaux, Karanlık Atölye’de yazarlığının en mahrem ve çetrefilli yanlarını gün yüzüne çıkarıyor. Yazarın 1982’den itibaren tuttuğu yazı günlüklerinden oluşan Karanlık Atölye, Can Yayınları etiketiyle okurlarla buluştu. Kitap, bir tür içsel atölye olarak yazarın kelimelerle kurduğu sıkı ve zaman zaman çıkmazlarla dolu ilişkiyi gözler önüne sererken, her sayfa bir arayışın, bir tereddüdün, bir vazgeçişin izlerini taşıyor. Ernaux, yıllara yayılan yazı günlüğünde yaratımın sancılarını, duraksamalarını ve kırılganlığını görünür kılıyor: Bizleri edebî yolculuğunun perde arkasına davet ediyor. Düşünceler, serzenişler, bir kenara bırakılmış projeler ve yeniden doğan fikirlerle örülü Karanlık Atölye, Ernaux’nun edebî evrimini anlamak isteyenler için vazgeçilmez bir kaynak olduğu kadar, okura metinlerinin arka planını ve yazarın içsel çatışmalarını derinlemesine keşfetme fırsatı sunan, yazma eyleminin kendisine dair de bir sorgulama.

BELKİ BİRİMİZ (Can Orhun)

Can Orhun’un, üçüncü romanı Belki Birimiz, Oğlak Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Belki Birimiz, şehirle insan arasındaki sessiz ilişkiyi, geçmişin bugüne sızan izlerini ve zamanın derin kırılmalarını odağına alan, atmosferi güçlü, dili titizlikle işlenmiş ve büyülü gerçekçiliğin izlerini taşıyan modern bir İstanbul romanı… İstanbul’un hafızasında saklı bir hikâyeyi gün yüzüne çıkaran Belki Birimiz; mekânın ruhunun, geçmişin ağırlığının ve insanların içsel hesaplaşmalarının büyülü bir atmosfer içinde birbirine karıştığı duygu yüklü bir roman. Romanın merkezinde, hayatın farklı evrelerinde duran üç karakter yer alıyor: Gençlik ile olgunluk arasında sıkışmış bir arayış hali, geçmişin ağır yükünü taşıyan bir vicdan ve dünyaya umutla bakan parlak bir ışık… Üçü de kendi yollarında sessizce ilerlerken, İstanbul’un eski bir kitapçısında kesişen hayatları, hikâyenin kırılma noktasını oluşturuyor...

BİR TANISAN SEVERSİN KENDİNİ (Fundem Ece)

Uzman Klinik Psikolog Fundem Ece’den Kendini Keşfetme Yolculuğuna İnteraktif Bir Davet: “Bir Tanısan Seversin Kendini” Nemesis Kitap etiketiyle çıktı. Kişisel gelişim ve psikolojinin harmanlandığı eser, okurlarını sadece okumaya değil, kendileriyle konuşmaya çağırıyor. Yazar, terapi odasındaki yıllara dayanan deneyiminden yola çıkarak, okurun hayatına dokunan, düşündüren ve harekete geçiren interaktif bir rehber sunuyor. Kitap, tek yönlü bir anlatı yerine okurla kurulan bir diyalog üzerine inşa edilmiş. Eser, 16 bölüm boyunca testler, değerlendirme alanları, not bölümleri ve yönlendirici sorularla, okurun kendi iç dünyasına aktif olarak yönelmesini sağlıyor. İlişkilerden aile dinamiklerine, stres yönetiminden yalnız kalabilme becerisine, sevgi dilinden öz şefkate kadar hayatın her alanına dokunan bir içerik sunuyor.

BEYAZ SUİKAST (Selim Erdoğan)

Selim Erdoğan’dan, Sabotaj: Anadolu’da Hazin Bir Komplo Öyküsü’nden sonra yine güncel meselelerle harmanlanmış usta işi bir kara mizah romanı. İtahaki Yayınları'ndan çıkan kitapta eski polis, yeni dedektif M. Önder Göker ile tanışın. Hayattaki öncelikleri basit: Zeytinburnu’ndaki ofisinin kirasını denkleştirmek, sabahları Şen Pastanesi’nden zeytinli açmasını almak ve modifiyeli arabasına gözü gibi bakmak. Elti, kayınço ve kaçak âşıkların peşinde koştuğu işlerden sıdkı sıyrılmışken bir gün ofisinden içeri güzeller güzeli Bilgehan Bleda girer ve Önder’in sıkıcı dünyası hep özlemini çektiği aksiyona sonunda kavuşur. Önder, babasının katilini arayan bu gizemli ve çekici kadına yardım edeyim derken kendini suikastların, gizli örgütlerin ve “derin” sorguların ortasında bulur. Artık hem postunu deldirmeden hem de Honda Civic’ini çizdirmeden bu kumpastan sağ çıkmak zorundadır.

SANATLA YAZILAN TARİH & OSMANLI MİNYATÜRLERİ (Rana Demiriz)

Gençler için yazdığı tarihî romanlar ve yaptığı kültür turlarıyla tanınan Rana Demiriz, Timaş Yayınları'ndan çıkan bu kitabıyla okurları minyatürlerin renkli dünyasını keşfetmeye çağırıyor! Osmanlı minyatür sanatı üzerine yazılmış kaynaklar, genellikle akademik bir seviyede kaldığı için tarihe ve sanata meraklı okurlar için oldukça zorlayıcı olabiliyor. Demiriz okurun bu nadide sanatı inceliklerinden keyif alarak görebilmesini kolaylaştıracak ve yorum yapabilmesine katkı sağlayacak temel bilgileri sunuyor. Çağlar boyu sultanların, devletlerin ölümsüzleştiği, nice sanatçıların yetişmesine vesile olan, kimi zaman bir oyun kimi zamansa bir rüya tabiri bile olabilen bu zarif fırça sanatının doğuşu ve gelişimi, Fatih Sultan Mehmed döneminde kurulan saray nakkaşhanesi ve işleyişi, Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki siyasal gelişmelerin sanata yansıması ve resimli haritacılık üslubunun gelişmesi... Hepsi bu kitapta!

HER ŞEY NORMALMİŞ GİBİ (Gaye Boralıoğlu)

Farklı dünyalardan iki insan: Arda ve Lora. Onları zorlu bir ilişkinin ana karakterleri yapan şey ne olabilir? Tesadüf mü, yoksa ikisinin de varoluş hikâyesinde saklı bir sebep mi? Her Şey Normalmiş Gibi’de genç bir adamın gözünden bakıyoruz yaşadığımız kaotik günlere. Onunla birlikte hem sevdiği kadını tanımaya ve anlamaya çalışıyoruz hem de son dönemin siyasi ve toplumsal atmosferini yeniden gözden geçiriyoruz. İletişim Yayınları'ndan çıkan kitapta Gaye Boralıoğlu, bir ucu İstanbul’un göbeğinde diğer ucu Diyarbakır’ın rüzgârında gezinen bu hikâyeyi anlatırken, bizleri ikili ilişkiler, varoluş meselelerimiz ve haletiruhiyemiz üzerine düşünmeye davet ediyor. Bazen gayet gerçekçi, bazen masallarla, mitlerle bezenmiş bir dilin imkânlarını ustaca harmanlayarak bizi şu soruyla baş başa bırakıyor: Yaşadığımız çağda sahici bir aşk mümkün mü?

NİLS VİK'İN ÖLDÜĞÜ GÜN (Frode Grytten)

Benim hikâyem böyleydi, diye düşündü Nils. Artık her şeyi biliyordu, resmin tümünü görmüştü. Adım adım, sırasını bekleye bekleye buraya dek gelmişti. Doğmak, havanın, denizin, toprağın, nefretin ve aşkın ne olduğunu öğrenecek kadar yaşamak ve sonunda teşekkür ederek elveda demek. Her şeye rağmen bu büyük bir hikâyeydi, pek çok müsvedde ve taslaklarla dolu bir hikâye, yine de sonu olan bir hikâye, bir uyum ve kabullenme hikâyesi, geçmişe ve değişime dair bir hikâye. Bir hikâye başladıktan sonra kontrolden çıkar. Kişiye düşen onu sonuna dek izlemektir. Eşini kaybetmiş ve kızları kendi hayatlarını kurmuş olan tekne kaptanı Nils Vik, hayatının son gününde, daha önce sayısız kere yaptığı gibi sefere çıkar... Bütün hayatını gözden geçirip geçmişiyle hesaplaştığı bu son seferin dönüşü olmayacaktır. Metis Yayınları'ndan çıkan kitap Norveç’in prestijli Brage Ödülü’ne layık görüldü.

DOĞU'YA KAÇIŞ (Maylis De Kerangal)

Günümüz Fransız edebiyatının en büyük yazarlarından Maylis de Kerangal’in nefes kesen anlatısı Doğu’ya Kaçış, kaçınılmaza doğru ilerleyen bir trende okurunun zaman algısıyla oynayan, beklentilerini altüst eden bir roman... Alyoşa, nereye gittiklerini bilmeyen, yüzleri solgun, bakışları yorgun, kafesi andıran vagonlara doldurulmuş yüzlerce delikanlıdan sadece biri, bir asker. Trans-Sibirya treninde, uçsuz bucaksız Sibirya boyunca kırk saattir sıkış tıkış yol alıyor. Daha yola çıkar çıkmaz karar vermiş: Firar edecek. Hélène, bir Fransız, Krasnoyarsk istasyonunda trene biniyor. Rus sevgilisini ardında bırakmış, geri dönüp dönmeyeceğini bilmeden, geçmişinden ve kendinden kaçmak için doğuya gidiyor. Trenin iki ayrı ucu, bu iki apayrı hayat, koridorda kesişiyor. Bu basit rastlantı onları kelimelerin azalıp bakışların ve sessizliğin konuştuğu bir yakınlığa, her durakta yakalanma ihtimalinin, her bakışta bir ihbar korkusunun yaşandığı bir suç ortaklığına sürüklüyor.

Muhabir: Nisa Taştan