Hayranı olduğun bir gönül ehlinin kabrini ziyaret etme fırsatını yakalamış olmanın sonucudur aşağıdaki satırlar. Hele o gönül ehli çağını aşmış, yüzyıllardır fikirleri ile halen toplum içinde yaşıyorsa onu anlatmak daha da zor oluyor. Eğer aşağıdaki satırlarda bir noksanlık görülürse bilinsin ki bu; anlatılanın değil, anlatanın eksikliğidir.
Kimileri bu ziyaretin aslında bir özür mahiyetinde olduğunu ve geç kalındığını söyledilerse de bence hayıflanmaya gerek yoktur. Çünkü bana göre demlenmeye bırakılan buluşmanın vakti gelmiş demektir.
25-27 Mayıs 2012 tarihleri arasında Limni Adası’na yaptığımız ziyaret, demlenmeye bırakılan buluşmanın gerçekleştiği zaman diliminden başka bir şey değildir.
Niyazi-i Misrî, kendisini İslâmi ilimlerin her sahasında yetiştirmiş; düşünce adamı ve şair olarak yaşadığı dönemde geleneksel İslam düşüncesine yenilikler katan, tasavvufta yeni yol açan Pirdir. Her çağda yeni fikirler ortaya koymak, tepkiyle karşılaşmak demektir. Çünkü alışkanlıkları değiştirmek insanlara zor gelir. İnsanoğlu her zaman kolayı seçmek gibi bir yol olan tembellikten yanadır. Karşı çıkan, değişiklikten yana tavır koyanlar birilerini hep karşılarında bulurlar. Ayrıca devam eden düzenden çıkar sağlayanlara da zarar vermiş olurlar. Yani durup dururken fincancı katırlarını ürkütmek gibi bir şey yapmış olurlar.
17.Yüzyılda, Niyazi-i Mısrî hazretlerinin; tekke ve zaviye ağalarının, yöneticilerin, işine gelmeyen yeni düşünceler ortaya koyması sonucu tepkileri üzerine çekmesinden daha doğal ne olabilirdi. Onların Niyazi-i Mısrî’nin yeni düşüncelerini anlaması zordu. Anladıklarına ise yeni söylemler eklemeleri daha da zordu. Bu düşüncelerin ışığında yeni bakış açısına bağlı fikirler keşfetmeleri ise hepten zordu. Onlar da en kolay yolu seçtiler Niyazi-i Mısrî’yi suçladılar.
Bazı kişiler Niyazi Mısrî’nin sürgün edildiğinden söz ederek onu bilmeden küçük göstermeye çalışıyorlar. Hatta bu işi, onu küçültmek için değil büyük göstermek için yaparak, “Zulüm gördü” gibi basit bir yargı sonucu yanılgıya düşmektedirler.
Allah aşkıyla bu kadar dolu bir insana beşeriyetin zulmü nedir ki? Zaten fani dünya tümüyle sürgün değil midir? İnsanoğlu yeryüzünde nereye giderse gitsin her taraf ona gurbet, her taraf sürgün değil midir? İnancımıza göre adı üstünde “Fani” olan bu dünyada evinde iken bile insanoğlu sürgün hayatı yaşamaz mı? Kişi, gerçek âleme yolculuk edince bu gurbet hayatından kurtulup sevdiğine ulaşacaktır.
Meseleye dünyalık açısından bakanların, iktidarı arkalarına alarak estirdikleri rüzgâra karşı her babayiğit yürüyemez. İşte Niyazi-i Mısrî’nin büyüklüğünün, Pir oluşunun en önemli kanıtlarından biri budur. Hazreti Niyazi-i Mısrî babadan oğula geçen, kulaktan dolma İslam yaşayışının yanlışlarının yerine, gerçek ve ana kaynaktan beslenmesi gereken İslâm’ı ortaya koyunca, düzeni bozulan fitne ve fesat odaklarının saldırısına uğramıştır.
17.Yüzyılda anlaşılmayan Niyazi-i Mısrî acaba 21. Yüzyılda anlaşılıyor mu? Bunu söyleyebilir miyiz? Asla! … Bu durum, Niyazi-i Mısri hazretlerinin görüşleri ve yaşayışı ile çağlar aşan bir Pir olduğunu göstermektedir.
Malatyalıya has yiğitlik, gözü karalık Niyazi Mısrî’de had safhadadır. O, içindeki doğruları hiç saklamadan ortaya koyan, hatta kişilerin yüzüne doğrudan söyleyen bir yapıdadır. Belki de çirkinlikler, kötülükler, yanlışlar düzeltilsin diye görüşlerini hemen ortaya koymuştur. Bu durum gönül gözü açık âlimlerin, pirlerin tebliğ metodundan kaynaklanmıştır diyebiliriz. Niyazi Mısrî de düz yoldan giderek hedefe doğrudan ulaşmayı isteyen bir kişiliğe sahip olmalıdır ki böyle davranmıştır.
Burada biraz duygusal düşünüyorum. İşte, gerçek Malatyalı bu diyorum! Bildiklerini hiç çekinmeden, kimseye eyvallah etmeden, bildiği doğruları, dosdoğru söyleyen bir Malatyalı!
Şüphesiz ki Niyazi Mısrî her çağa, her topluma, her etnik yapıya hatta her inanca sahip insana hitap eden Pirdir. Bu nedenle onun bestelenen şiirlerine “İlahi” demek, onu dar bir kalıba sokmak anlamı taşır. Bu durum bazı insanlarda önyargı oluşmasına meydan vereceğinden onun anlaşılmasına da mani olacaktır. Onun şiirlerinden bestelenen eserleri bir kalıba sokmaksızın sadece “Niyazi Mısrî şiirlerinden bestelenen eser” demek, yelpazesinin aslına uygun olarak genişlemesini sağlayıp daha fazla insana ulaşmasına vesile olacaktır.
Kaysı, ceviz, kiraz gibi ürettiğimiz maddi ürünlerin dışında, şehrimiz Niyazi Mısrî gibi âlimlerle kültürel zenginliğini ortaya koyarak yeni bir vizyon yakalayabilir;
“NİYAZİ MISRÎ’Lİ ŞEHİR: MALATYA” olabiliriz…