MÜCADELE TA KIYAMETE

Doğmakla başlar hayat, ölmekle bitmez.

Ölüm bir yok oluş değil, bekleyiş. Doğanlara yer açıp bekliyor ölenler ve hep birlik kıyamete yürüyorlar.

Hayatı bütün yönleriyle sarsacak, mücadeleyi bitirecek sarsıntı geldiğinde, insanın mücadelesi de bitecek.

Mücadele dediğin kıyamete dek sürer.

Bu anlamda baktığınızda, karanlığı bitmeyecek gece, aydınlığı bitmeyecek gündüz yoktur.

Her gün aynıdır aslında; gün mücadeleyle başlar.

Mücadeleye mecali kalmayan için gün bitmiştir; söyleyeceği söz, anlayacağı ve alacağı öğüt kalmamıştır.

Bunları neden söyledim?

Çatışmaların hiç kesilmediği ve belki de kesilmeyeceği bir coğrafyada yaşıyoruz...

Bu coğrafyada yaşayan Müslümanlar olarak, ne galip geldiğimizde çok güçlüydük, ne de yenildiğimizde çok güçsüz...

Bize düşen hayata değer katmaya devam etmektir, insan kalma mücadelesidir, eline silahı alıp, coğrafyamızı kana bulayanların oluşturmak istediği korku tünelinin korkusuyla, var olma mücadelesinden vazgeçmemektir...

Etrafımızda zalimler var, insanlık düşmanları var. İlahlaşmak ve insanlığı kendisine köle kılmak isteyenler var. Yalancılar, müfteriler, çıkarcılar, kötülük taşıyıcılar var.

Dün de vardı.

Bugüne has değil…

Çevremizde zevk panayırları kurup, insanı bu panayırlara malzeme yapanlar var.

Dün de vardı.

Bugüne has değil.

Savaşlar dünde vardı.

Bugüne has değil.

Birileri “dünya savaşı çıkar” diye tehdit eder, ilk kez böyle bir tehdit ile karşı karşıya gelmiyoruz. Dünya savaşı çıktığında, bilmeliler ki; bir tek diğerleri değil, o tehdidi savuranlar da aynı dünyada yaşıyor. Kötü son yalnız beni değil onu da bekliyor.

Keşke savaşlar olmasa, barış içinde yaşasak ve herkes kendi inancında özgür, ötekine dayatmadan birlikte yaşayabilse…

Olmadı, olmuyor.

Tanrılaşmak birilerinin iç dünyasında hep var oldu.

Onlara karşı “bir tek ilah var; Allah!” mücadelesi de bitmedi.

Tek aileden, milyarlarca aileye evrilen ve kendi içinde kabilelere bölünen insanlar arasında “benim kabilem, benim kliğim” asabiyeti de oluştu ve sürgit devam ediyor.

Bu yönelime karşı “kavim asabiyetini” kabullenmeyenler, bunun yanlışlığını dile getirenlerde var ve var olmaya devam edecek.

Ne yani, yanıp giden bir ormanın yerine, yeniden ağaçlandırma işinden vaz mı geçelim?

Birileri güçlü, tehditkâr diye insanlığı onların eline ve inisiyatifine mi bırakalım?

Birilerinin nükleer silah gücü var diye, dirilişten, yeniden var oluştan, iyilik yürüyüşünden, kardeşlik ilkelerinden, insanlığa karşı vazifelerimizden, cenneti yaşamak amacımızdan, insanlığa cehennemi yaşatmak isteyenlere direnmekten, bir ve beraber olma istidadından ricat mı edelim?

Kaçış yok. İstemeseniz de şartlar sizi çevreliyor. Birileri istese de hep onların dediği olmayacak.

Zilleti tercih etmeyeceğiz.

İnsanlık izzetini “güçlü çakalların” sömürüsüne bırakmamak gibi bir sorumluluğumuz var.

Ortada çözümsüz gibi duran hadiseler zincirine bakarken, herhangi bir sorumluluk anında, kimseyi beklemeden “ben varım, bu sorumluluğu alacak Müslümanların ilkiyim, kimse olmasa da ben varım” demek durumundayız. Yeryüzünü insanlık düşmanlarının inisiyatifine bırakamayız.

Dikkat etmemiz gereken bir nokta daha var; mücadelemizin çalınmasına müsaade etmemek!

Bunun için de, safları oynamamak, araziyi; zalimlerin, yalancıların, müfterilerin, kardeş olamayanların, kardeşlerine karşı kardeşçe davranmayanların, kibir abidelerinin emellerine terk etmemek gerekiyor.

Geçecek bu günler; kendilerini çok güçlü gören düvel de, hakikate kulaklarını tıkayanlar da bir gün aynada kendi sonlarını görecek!

Ve hep birlikte çok şey kaybedeceğiz!

Belki de kimi kaybetmeler aslında kazanmanın yollarını besleyecek!

Vazgeçmek yok!

Mücadele ta ki kıyamet kapıyı çalana dek!