Bankalar, mağazalar, tatil Köyleri, restoranlar, belediyeler bütün devlet kurum ve kuruluşları, siyaset ve politika insanları, önümüzdeki ay, insanlar için mutluluk temennisini dile getirme gayretinde olacaklar yine. SMS ler, e-postalar, kartlar havada uçuşacak. Sadece bayramlarda da değil doğum günlerinde, yıl başında, cuma gününü bile beklemeden perşembe öğleden sonra başlarız birbirimize sağlık, afiyet, din iman ve mutluluk dilemeye…
Başta çocuklarımızda ve kendimizde her şeyden önce olması gereken iki kıymetin sağlık ve mutluluk olduğu konusunda hiç kimsenin itirazı yok. Hayatımız boyunca da çocuklarımızı ve ailemizi bu iki değere kavuşturmak için çabalayıp duruyoruz. Peki yakalamak için ömrümüzü verdiğimiz bu hedeflere ulaşabiliyor muyuz? Cevabınız nedir bilmiyorum ama BM’nin “Dünya Mutluluk Raporu” ülkemizin dünya genelinde 156 ülke arasında 93. Sırada olduğunu açıkladı 2020 yılında. 383.424 km² toprağa sahip yaklaşık 5,5 Milyon nüfusu olan Finlandiya bu raporda 1.Sırada. Finlandiya’dan İki katı toprağa, 15 katı nüfusa sahip üç tarafı denizlerle çevrili, bütün mevsimlerin doya doya yaşandığı, yer altı ve yer üstü zenginliklerle dolu, Ortadoğu da ve dünya da söz sahibi güzel ülkemizde o kadar da temennide bulunduğumuz halde başkasının bulup da bizim bir türlü erişemediğimiz bu mutluluk ne ola ki? diye merak ettim. TDK’ nın sözcüğündeki tanımını aynen alıntı yapıyorum:” Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik” demekmiş. Doğru dürüst gece gündüzün olmadığı yılın büyük bir kısmında kışın yaşandığı gün yüzü görmemiş bu soğuk İskandinav ülke vatandaşlarının içini ısıtan bir şeyler var ki bizden daha fazla bahtiyar ve mesut oluyorlar. Düşünsenize 100. Bağımsızlık yıl dönümlerinde komşu Norveç Finlandiya ya sınırlarındaki en yüksek dağı hediye etmek istiyor. Halkın dile getirdiği bu talep neyse ki hükümet tarafından geri çevrilmiş.
Varlık ile saadet olamayacağını kanıtlayan bu örnekten yola çıkarak, neden mutsuz bir ülkeyiz diye soracak olursak; Şahsi fikrim çok verimli topraklara ve bereketli bir vatana sahip olduğumuz tartışma götürmez bir gerçek. Galiba çürük tohum ekiyoruz ki hasatta elimiz hep boş. Daha iyi bir gelecek ve istikbal de rahat edip keyifli bir hayat yaşamasını istediğimiz çocuklarımızı daha gün doğmadan uyandırıp bir bilgisayarın karşısında saatlerce bir şeyler öğrenip o öğrendikleriyle, aynı sırayı paylaştığı birlikte bahçede top koşturduğu en önemli sırlarını paylaştığı arkadaşları ile sürekli bir yarışta olmaya itiyoruz. Parklarda bahçelerde üstünü başını kirletmesi gereken evlatlarımızı tertemiz kıyafetlere koyup insanlık yarışından çıkarıp yarış atı gibi başka biri ile bitmez tükenmez bir rekabetin pisliği ile kirletiyoruz. Günde bir özlü söz, bir ayet, bir hadis ya da bir şiir okumaktansa günde yüzlerce Matematik çözmeye adapte ediyoruz. Gece yatarken şükredip dua okumanın vereceği manevi haz yerine yarıştığı arkadaştan daha fazla ders ya da soru yapmış olmanın vereceği vicdani rahatlığı öğretiyoruz. İnsani olarak kendilerine öğreteceğimiz görevlerimizi bir kenara bırakıp bu tertemiz yavrularımızı kurallarını başkalarının belirlediği bir maratonda koşturup duruyoruz. Günün sonuna geldiğimizde iyi ya da kötü finiş çizgisi geçilince epey soru çözmüş bir robot olarak yine birilerinin kendisini kırbaçlamasını önüne bir şeyler koyup onunla ilgilenmesi gerektiğini düşünen, yetenekleri bastırılmış, başka birinin yönlendirmesi ile harekete geçebilen yirmi yılını koşarak geçirmiş biri çıkıveriyor karşımıza.
“Benim tek isteğim senin çok daha iyi imkanlarının olması” bunu çocuğuna demeyen ebeveyn yoktur sanırım. Hepimiz sık sık bunu onlara hatırlatarak bugün yaşaması gerekenleri bırakıp, karanlık bir gelecek için hızlıca koşmalarını arzuluyoruz. Bu minvalde yetişen birinin varacağı son nokta; Kendi imkanları ile asla yetinmemek.
Bu hafta, 1 Milyon iki yüz bin öğrencinin girmiş olduğu LGS sınavları açıklanıyor. Girenlerin ancak % 5 i istediğini alabilecekken %95 i de daha 14-15 yaşındayken, kazanamama, yenik düşme ve hayallerinden vazgeçmeyle tanışmış olacak. Mutluluk, sağlık afiyet dileyip prese sokup şekillendirmeye çalıştığımız bu çocuklarımız ile ilgili gelin bu sene kitabı ortasından okuyalım.
Biricik oğlum,
Her ne kadar okul başarından ziyade; sağlık, sıhhat ve afiyetle olman benim için ön planda olsa da LGS sürecinde ara ara kalbini kırdığımın farkındayım… Açıklanacak olan sınavın sonucu ne olursa olsun; gününü yaşamandan ziyade gireceğin sınava motive etmeye çalıştığım için, bu süreçte sana yardımcı olamadığım için, bu yaşta bu strese koyduğum için, sınav akşamı yatmadan önce heyecandan sıcacık olan vücudunu soğutamadığım için, sınav kapısında suyu ile kimliğini karıştıracak telaşına engel olamadığım için, bu sınavın dünyanın sonu olmadığını sana öğretemediğim için senden defalarca özür diliyorum…
Bundan sonra hiçbir sınav sonucuna sizleri koşullandırmadan hep günü yaşamaya motive etmeye çalışacağıma, gelecek kaygısı ile mutsuz birer evlat olarak yetiştirmeyeceğime söz veriyorum. Evlat sahibi olma nimetinin kıymeti bir İskandinav’dan daha fazla mutlu olmama ziyadesiyle yeterli.