İnsanların yaşam serüvenleri geçmişten günümüze aktarılınca tarih oluyor. Geçmişini bilemeyen toplumlar ve insanlar da tarihlerini yazamadılar. Tarihlerini yazamayanların da tarihleri başkalarınca yazılır oldu.
Hemen yanı başımızda elimizi uzatsak tutacak kadar yakın. Ne elimizi uzatabiliyor ne de görebiliyoruz. Çünkü tarihimizi yazmaya ve onu değiştirmeye o kadar uzağız ki! Onu birileri bizim adımıza hep yazıyor. Bizler de kızlarımızın saçlarını hangi örtü ile örtsek mi, örtmesek mi diye tartışıp duralım. Onlar yüzyıllar öncesi bu sorunu bilimle inancı birbirinden ayırarak, inancı kamu alanının dışına, insanların vicdanına bırakarak çözmüşler. Şimdilerde bizim tarihimizi yazmak için, seslensek sesimizi duyacak kadar, elimizi uzatsak tutacak kadar yakınımızda, saçını süpürge etmiş, süpürgesiyle ‘ORDUZU ASLANTEPE HÖYÜĞÜ’nde 30 yıldır binlerce sene karanlıklarda kalmış uygarlığımızı gün ışığına ulaştırma çabası içerisinde bir bilim insanı. Hiç önemli olma uğraşı vermemiş. Günümüzde önemli olma uğraşı verenler ya çete olmuş ya hırsız. Ama o sessiz sedasız ‘DEĞERLİ’ olmayı yeğlemiş. Değerini yıllar ötesine taşıyacak, adını kitaplara, ansiklopedilere yazdıracak kadar. Bu saygıdeğer bilim insanı: Roma Üniversitesi Profesörlerinden Arkeolog Bayan Marcella Frangipane.
Sevgili hemşerilerim; yıllardır birbirimizi ÖTEKİ ilan etme uğraşı vererek bir türlü kafamızın içini aydınlatma ve değiştirme olanağını bulamadığımızdan, kentimize 5- 6 kilometre uzaklıktaki ‘ORDUZU ASLANTEPE HÖYÜĞÜ'NDEKİ’ tarihimizi ne tanıyabildik ne de tanıtabildik. Bu konudaki geniş bilgiyi gazetemizin bu haftaki sayısında bulacaksınız. Ama, en önemlisi burayı yakından görüp tanıyabilmek. Dedik ya elimizi uzatsak tutacak kadar yakınımızda. Bu tarihi zenginliğimizi tanıyıp tanıttıkça, burayı sahiplenip katkılarımızı sundukça inanıyorum ki Malatya’mız her yönüyle büyük kazançlar sağlayacaktır. Kadınlarımızın yerini yıllar öncesi yazmış olduğu şiirinin bir bölümünde bakın büyük şair Nazım HİKMET nasıl dile getirmiş:
‘Kadınlarımız Ve kadınlar, Bizim kadınlarımız.
Korkunç ve mübarek elleri,
İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle Anamız, avradımız, yârimiz.
Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen,
Ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen,
Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız,
Ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki,
Ve karasabana koşulan,
Ve ağıllarda Işıltısında yere saplı bıçakların Oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan,
Kadınlar, Bizim kadınlarımız.”
29 Eylül 1998 Malatya Yorum Gazetesi