ORUÇ
Oruç baldan tatlıdır,
Manası kıldan ince.
Oruçlu kanatlıdır,
Gönlü doymaz sevince.
Oruç İslam’ın şartı,
Bayram gelir gidince.
Mümin görmez afatı,
Manasına erince.
Otuz gün az görünür,
Ramazanım kimince.
Günahlar hep dürülür,
Başlamasa bitince.
Oruç ruhun ilacı,
Nefs kudurur haince.
Oruç imanın tacı,
Kul hakkını verince.
Fitre, zekat bu ayda,
Mümin şehid ölünce.
Coşar rahmeti huda,
Biz oruçlu olunca.
Dil, göz ve el oruçlu,
Vücut rahat sakince.
Kul hep Allah’a borçlu,
Bayram borcu verince.
İşte böylece mümin,
Doyamıyor sevince.
Gerçek bayram müminin
Yaşayacak gönlünce!..
SÖZÜN ÖZÜ
Ezberledik adını, büyük küçük hepimiz,
Bahsini edince de değişiyor rengimiz.
Cana düşman dır dendi şu ölümcül virüse,
Onu biz öldürürüz gözümüze görünse!..!..
GÖZLÜYORUM
KORONAVİRÜSE ALIŞTIK MI?
“Coronavirüs’e alıştık mı?” sorusunun tek cevabı vardır: “alışamadık” çünkü birçok alışkanlıklarımızı yaşayamıyoruz da ondan, bu virüs yalnız bir ülkeyi değil bütün dünyayı yeniden “dizayn” ederken ister ki yeni alışkanlıklar edinelim.
Evden çıkmayalım, hafta sonları hiç kimse çıkmasın, çıkarsa maske takılsın, dostların eli sıkılmasın, “tokalaşma olmasın” ve yakın temastan sakınılsın..
Eğer eşe dosta selam verilecekse “sosyal mesafe” koysunlar aralarına, , kişiler yaşlı ise, hele 65 yaşın üstünde iseler bırakınız onların elini öpüp dualarını istemeyi, onlardan “ırak” durma alışkanlığı edinilsin...
Coronavirüse biz alışamadık ama o sanki bize alışmak için ister ki ilkbahar günlerinde, ya da güneşli kış günlerinde bile gittiğimiz piknik alanlarında mangal yakarak et pişirme alışkanlığından vazgeçilsin.
Coronavirüsün gidişatına bakılacak olursa, bundan böyle lokantalar tarih olmalı, kafeler, kahvehaneler birer hatıra mekanı olarak kalmalı gelecek nesillere anlatılsın için..
Oruç mu tutulacak, her oruçlu evinde yapmalı iftarını, iftar sofrasında başkalarını bulundurmamalı, hatta komşu kabı alışkanlığından da vaz geçilmeli.
Bizim alışamadığımız Coronavirüsün bize alışma adına istekleri bu kadar değil tabii, ona kalırsa bir daha meydanlarda, caddelerde toplu iftar yemekleri verilmemeli, çok yıldızlı otellerin salonları bile alışmalı boş kalmaya.
“İftar çadırı” kurma geleneği unutulmalıdır, çünkü coronavirüs hayatımızı yeniden dizayn ediyor ve bizlere eski alışkanlıklarımızı unutturmaya çalışıyor..
Cuma namazları kılınmasın, diğer vakit namazları ile teravih namazları da evlerde kılınmaya çalışılsın, yaşlı dedeler banklarda oturup dinlenme alışkanlığına yeter desin, sohbet edeceklerse eğer akranlarıyla bu alışkanlıklarını da unutsunlar, vuslat bir başka bahara değil de bir başka aleme kaldı desinler..
Fiyatları çok yükseldiği için “altın” toplamak adına düzenlenen altın günleri” alışkanlığını hanımlar birbirleriyle görüntülü telefonda konuşurken “ah bacım ah neydi o günler” diyerek yansınlar.
Öğrenciler okullarına, sınıflarına her gün gitme alışkanlığını terk ederken evde eğitim yaparak yeni bir okuma alışkanlığını edinsinler, şair her ne kadar “alıştığımız şeydi yaşamak” demişse de bundan böyle şairler “alışamadığımız şey oldu coronavirüsle yaşamak” desinler şiirlerinde..
Bizim gibi kendi saçını sakalını tıraş edemeyenler bir zamanların modası “hippiliğe” tekrar alışabilirler mi, hanımlar için her zaman esen “moda rüzgarı” hızını keser mi, alışılabilinir mi bunca değişikliğe?
Ama coronavirüs bize alıştı gibi, o gelmeden önce biri öldüğünde; sebep olarak “hastaydı” dediğimizde bize yönelen meraklı bakışların sahibini ikna etmek adına “ya organ yetmezliği, ya kanser, ya kalp krizi” gibi sebepleri dile getirme alışkanlığımızı unutup “covid19” demeye alıştırdı bizi ve bütün dünyayı.
Kısaca “alışkanlıkları” değiştirme alışkanlığının yaşanmaya çalışıldığı günlerdir coronavirüslü günler, acizane yıllardır evden çıkmamaya alışınca şimdi kendi kendime şöyle dua ediyorum: “Allah’ım! Sen şerleri hayra tebdil edersin, bunu da hayra tebdil eyle, daha önceki iyi ve güzel alışkanlıklarımızı tekrar yaşamayı, senin rızana uygun olmayan alışkanlıkların terk edilmesi için bu virüsü vesile eyle!..
EVDE KAL, DUADA KAL
Selam ve dua ile.