Rektörümüz Cemil Çelik’e açık mektup (7)

Sayın Hocam; Egemenliğin Kayıtsız Şartsız Millette’ olduğu yazılı meclisimiz, 6111 Sayılı Af Kanunu ile ‘terör’ dışında, tarih de belirtmeksizin, ‘her ne sebeple olursa olsun’ üniversite ile ilişiği kesilenlerin üniversitelerine süresi içerisinde başvurmaları halinde kayıtlarını yaptırabileceklerini belirtmişlerdi. Ayrıca; kayıtlı oldukları üniversitelerin dışında ikamet edenlere, bir kolaylık daha sağlamıştı yasa koyucularımız. Oturdukları ilde ikametlerini belgelerlerse, bulundukları yerdeki üniversiteye yatay geçiş yaptırabileceklerini vaz etmişlerdi.

Sayın Hocam süresi içinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesine başvuruda bulundum. ‘6111’ Sayılı Af Kanunundan yararlanarak, 2011-2012 öğretim yılı güz döneminde başlamak üzere müracaatımın kabul edildiğine ilişkin 23 Haziran tarihli ve 1257 sayılı yazı tarafıma tebliğ edildi. Bu yazı ve istenilen diğer belgelerle birlikte süresi içerisinde, ikametim olan Malatya İnönü Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne kaydımın yapılması için müracaatımı İnönü Üniversitesine yaptım. Başvurum kabul edildi.

Son güne kadar, kaydımın yapılmayacağına ilişkin, ne öğrenci işlerinden, ne de Fen- Edebiyat Fakültesi Dekanlığından herhangi bir olumsuz yanıt almadım. Hatta iki kez eksik evraklarımın tamamlanması için Ankara Dil Tarh Coğrafya Fakültesine gidip istenilen belgeleri getirdim. Ne öğrenci işleri yetkililerinden, ne de dekanlık yetkililerinden olumsuz bir yanıt almadım. O günkü dekanımızla bir iki kez yüz yüze görüştüğümde ‘gerçekten hayırlı olacağını, senin gibi bir öğrencinin olması, üniversitemiz için de iyi bir örnek olacaktır’ dediğini ve bana umut veren sözlerini, bu günkü gibi anımsıyorum.

Sonra Sayın Hocam; ne oldu derseniz? Bana hiçbir yazı yazılmadan, düşünceme dahi başvurulup bir yol ( bilim insanlarının amaçlarından bir de sanki yol gösterme ve dinleme değilmiş gibi) gösterilmeden, Cumartesi Günü Af Yasası ile benim dışımda, üç başvurunun kabul olduğunu, benim başvurumun kabul edilmediğini, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı internet sitesinde yayınladığını gördüm.

A – Cumartesi günü yayınlanıyor. Aynı ve ertesi günü başvuruda bulunacağınız kimseleri bulamazsınız, artık.

B- Hiçbir yazı yazılmayıp, neden kabul edilmediğimin hiçbir gerekçesi ortaya konmamıştır. Herhangi bir gerekçenin veya açıklamanın bana bildirilmemesinin nedenini, bugüne kadar da anlamış değilim. Bilmiyorum, dünyanın nesrine de görülmüştür ki, herhangi bir konu da yazılı başvuruda bulunan şahıslara, olumlu veya olumsuz yazılı bir yanıt verilmez, açıklama yapılmaz. Fen-Edebiyat Dekanlığımızın, Felsefe Bölümünün bu ‘zihniyetini’ sizler nereye yerleştiriyorsunuz?

Sayın Hocam; Sonra ne oldu biliyor musunuz? Aradan bir yıl gibi bir zaman geçti. 8 Aralık 2012 Cumartesi günü, Kongre Kültür Merkezinde, ‘Eğitim de Model Arayışları ‘ Paneli düzenlenmişti. Panele katıldım. Oturumları izledim. Bir panelist dikkatimi çekti. YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. DR. Sayın Durmuş Günay. ‘Yeni YÖK Reformu ne getiriyor?’ Başlıklı bir sunum yaptı. Sunumdan sonra bir hayli sohbet ettik. İnönü Üniversitesine başvuruda bulunduğumu söyledim. Olan biteni olduğu gibi Durmuş Günay Hocamıza anlattım. O konuşmamızın bir tanığı da İnönü Üniversitemiz felsefe Bölümünde öğretim görevlisi olan bir hocamızdı. Şimdi ismini anımsamıyorum. Durmuş hoca ‘olur mu öyle şey dedi. Yasa açık. Eğer hiçbir şey yapamıyorlarsa, Tarih Bölümüne kaydederler, sonra geçiş yapardın‘ diyerek bir yol gösterdi.

Sayın Rektörüm; YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Sayın Durmuş Günay Hocamız öyle tahmin ediyorum ki görevinin başındadır. Bir telefonla ulaşırsanız, konuşmamızı hatırlayacaklardır.

Bana hiçbir yol göstermeden, o kadar ümit veren ve beni günlerce koşuşturan, bir gece ansızın kaydımın yapılmamasını neyle izah edeceğiz. Sayın Cemil Çelik Hocam, Rektör’üm. Bilimin yol göstericiliği böyle mi olmalıydı? Ben bu konuda bir yorum yapamıyorum.

Ancak, şu soruyu da sormadan edemiyorum. 03 Ekim 2011 ve 07 Ekim 2011 tarihinde Malatya Hâkimiyet Gazetesinde bu konuda Üniversitemize ilişkin köşe yazıları yazdım. Ne -Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı adı geçtiği halde, ne aynı Fakültenin Felsefe Bölümü hocalarından, ne öğrenci işlerinden ne bir ses, ne de bir seda veren oldu.

Peki; Üniversitemiz Kurumsal Kimliğini, temsile yetkili olan Rektör Yardımcılarımızdan da, nasıl olur bir ses gelmez?

İşte buradaki gurupsal mı? Kurumsal mI? Zihniyetlerinin nereden geldiğinin açıklanmasını da, sayın hocalarımın ‘zihniyetlerine’ tevdi ediyorum.

Yarın bu konudaki köşe yazılarıma devam edeceğim.