Kültür & Sanat

Semih Kaplanoğlu’na Dünya Sinemasından Büyük Onur!

Usta yönetmen Semih Kaplanoğlu, 'Dünya Sinema Sanatına Olağanüstü Katkı Özel Ödülü'nü aldığı 46. Manaki Kardeşler Uluslararası Görüntü Yönetmenleri Film Festivali'nde 'Buğday' filminin konusunun güncelliğiyle çok ilgi çektiğini belirtti.

Usta yönetmen Semih Kaplanoğlu, Kuzey Makedonya'nın Manastır kentinde bu yıl 46'ncısı düzenlenen Manaki Kardeşler Uluslararası Görüntü Yönetmenleri Film Festivali'nde kendisine olağanüstü katkı ödülü verilmesini ve festivale dair gözlemlerini anlattı.

Festivalin, görüntü yönetmenliğine odaklanmasıyla ve ödüllerin yalnızca bu alanda verilmesiyle dünyada ön plana çıktığını belirten Kaplanoğlu, 'O yönden benim ilk defa gittiğim bir festival, böyle spesifik, alana odaklanmış bir festivali ilk defa görüyorum. Böyle olunca da festivalde sadece sinema konuşuluyor. Yani şaşaa yok, büyük olaylar, gösteriler vesaire yok. Sadece sinema konuşulan bir festival.' ifadelerini kullandı.

Festivalde 'Dünya Sinema Sanatına Olağanüstü Katkı Özel Ödülü' takdim edilen Kaplanoğlu, bu ödülün filmlerinde insan ruhu, insanın metafizik yönü, hayatın görünmeyen yüzündeki meseleler gibi konuları etkili görsellikle ele alması ve sinemasındaki şiirsel görsel dili dolayısıyla verildiğini söyledi.

Kaplanoğlu, 'tamamen sinematografiye odaklı bir festivalden onur ödülü almanın ne hissettirdiği' sorusu üzerine şunları kaydetti:

'Açıkçası oraya ilk giderken muhteviyatı bu kadar bilmiyordum ama oraya gittiğim zaman filmlerimi bilen, izlemiş, oradaki görsel dünyayı nasıl kurduğumu merak eden ve bu dünyanın felsefesini, kavramlarını, yaklaşımlarını, kamera kullanma açılarımı seçmem vesaire üzerine düşünmüş ve bu konuda konuşan insanlarla karşılaştım ve bu beni tabii çok etkiledi. Genelde Cannes'da da Venedik'te de Türkiye'deki festivallerde de insanlar daha çok işin popülaritesiyle ilgili, filmlerin içeriğiyle de ilgileniyor ama bu kapsamda değil, bu kadar derin değil. Bu, böyle gelişince gerçekten beni memnun etti. Dünya sineması tarafından görünmesi, bizim değer verdiğimiz, mesleki olarak çok üstün vasıfları olan insanların, görüntü yönetmenlerinin sizin filminizle ilgili düşüncelerini üretmeleri beni etkiledi açıkçası.

Çünkü yaptığımız iş ne kadar yazıyla, senaryoyla da başlasa sonuçta bir görsel dünya kuruyorsunuz. O görsel dünyanın otantikliği, kendi kültürümüzden süzülüp gelip orada bir görünürlük kazanıyor olması, yaptığınız hikayelerin, yazdığımız şeylerin ve bu üslubun bir şekilde görünür olması çok memnun etti. Geriye doğru baktığımda yaptığımız işin boyutlarını görmem açısından çok iyi bir fırsat oldu. O zaman da şöyle oldu, bütün herkesi teşekküre katma gereği duydum. Yani bütün ekiplerimizi isim isim saydım. Çünkü ilk filminizden son filminize kadar bütün yüzler, insanlar, emek verenler, o dünyayı kurarken yaptığınız çalışmaya katkı verenler, gözümüzün önünden geçiyor. Gerçekten bu teşekkürü, değeri, onlarla birlikte paylaşmak gereği duydum.'

'Buğday ne kadar taze bir film olduğunu gösterdi'

Festivalde 'Buğday' ve 'Bal' filmlerine ilginin yoğun olduğunu dile getiren Kaplanoğlu, özellikle 'Buğday'daki pandemi, aşı, küresel ısınma, gıdaların yapısıyla oynanmasının insanlığa etkisi gibi gösterime girdiği 2017'de daha distopik kalan anlatısının bugünün gerçeğine dönmeye başlamasının, sinemacıların çok ilgisini çektiğine işaret etti.

Kaplanoğlu, şunları kaydetti:

'(Buğday) Bizim belirsiz ve yakın bir gelecek gibi kodladığımız şey, bugünün gerçeği olmuş. Ona açıkçası çok şaşırdılar. Bir de filmin görsel dünyasındaki siyah beyazlık, filmin Amerika'da modern ama felaket olmuş bir şehirde başlayıp oradan Almanya'ya uzanması ve çekim serüveni, hikayenin bütün coğrafyalar ve mekanlara rağmen aslında tek bir dünya inşa edebilmiş olması, hikaye anlatma biçiminde başvurduğu metaforik durumların görselleştirilmesi, bu konularda açıkçası güzel övgüler aldık. Yani Buğday, orada bir kere daha aslında ne kadar taze bir film olduğunu gösterdi. Prodüksiyonu çok büyük bir film. Bunu belli ediyor ve çok güçlü yanları var. Ben de çok uzun süredir seyretmiyordum, ben de şaşırdım. Ben her filmimi çok severek konuşmam ama Buğday'ı sevdim ilginç şekilde.'

'Gayet güçlü bir film olduğunu yeniden ben de gördüm'

'Yıllar sonra tekrar izlemek, kendi filminize dair bakışınızı mı değiştirdi?' sorusu üzerine Kaplanoğlu, şunları ifade etti:

'Uzun süre filmle karşılaşmazsanız birçok şeyi aslında unutuyorsunuz. Unutmuşum yani, seyrederken birdenbire 'Vay be' dediğim oldu. Filmin hacmi açıkçası beni de şaşırttı. Görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni, prodüksiyon yapısı ve büyük perdede izleyince filmin gücüne, etkisine, anlattığı şeye, anlatma biçimine, oyunculuklara şaşırdım yani bence gayet güçlü bir film olduğunu yeniden ben de gördüm. Filmin yaşadığını gördüm. Çünkü 2012'de ben senaryoyu yazarken tasavvur ettiğim dünya için 'O kadar da olamaz herhalde' dediğimiz bir şeydi ama bugün için gerçekleşti. İşte savaşlar, pandemi. Biz mesela filmi yazdığımızda filmde bir pandemi meselesi var ama Kovid-19 henüz olmamıştı. Filmde de aşı var. Bugünü karşılayan durumlar. O da ilginç bir şekilde hoşuma gitti.'

Amerikalıların da filmin ABD'de çekilmiş olmasına şaşırdığını belirten Kaplanoğlu, hatta 2017'de ABD'li sinemacıların 'Buğday'ı satın almak istediklerini söyledi. Kaplanoğlu, 'Amerika'ya götürüp hikayeyi 'remake' yapmak istemişlerdi ama o öyle bir şartları var ki siz hiçbir şeyine karışamıyorsunuz. O nedenle remake'ini vermedik.' dedi.

'Sıradan bir çocuk değil, bir şairin çocukluğu...'

'Bal' filminin de çok özel etkisinin olduğunu gördüğünü dile getiren Kaplanoğlu, festivaldeki bir katılımcının film bittikten sonra çok uzun süre ağladığını söylediğini aktardı.

Kaplanoğlu, şunları kaydetti:

'Film, bir çocuk üzerinden anlatıyor ama yetişkin dünyaya ait bir şey. Bal'daki şiirsellik ve doğanın gücü, bir çocuğun hem anne babasıyla ve evle hem arkadaşlarıyla, okulla kurduğu ilişki ve o ilişkinin aslında şair olacak bir çocuğun bakışından anlatılıyor olması onları etkilemiş. Aslında sıradan bir çocuk değil, bir şairin çocukluğunu izledik hep (dediler) yani gelecekte öyle olacak birinin bakışlarıydı, sıradan bir çocuğun duyarlılığı değildi o. Bu, bizim amaçladığımız, yapmak istediğimiz bir şeydi. Filmin bunu anlatabilmiş olması değerli bir şey. Bir de belki masumiyet de var işin içinde. Çocukluk, doğa. Yaşadığımız dünyayla Bal'ın dünyasının arasındaki hayat biçimi, eşyayla ilişki çok açıldı. O belki de insanlarda bir tür kaybedilmiş bir çocukluk ve cennet duygusu yaratıyor.'

'Şimdi dünyada yeni trend kadın görüntü yönetmenleri'

Festivalde Christopher Nolan'ın 'Inception', 'The Dark Knight', 'Interstellar' gibi filmlerin arkasındaki isim olan Wally Pfister ile David Fincher, Woody Allen, Michael Haneke ve Bong Joon-ho gibi ustalarla çalışmış, 'Seven (Se7en)', 'Midnight in Paris', 'Amour' gibi yapımların görüntü yönetmeni Darius Khondji'nin de diğer onur konukları arasında olduğunu anlatan Kaplanoğlu, kendisinin ve diğer konukların atölyeler düzenlediğini, farklı ülkelerden genç sinemacılarla bir araya geldiklerini söyledi.

Kaplanoğlu, genç sinemacıların hikaye ve senaryodan çok kameralar, lensler ve ışık sistemleri gibi yeni gelişen teknikleri kullanma ile yapay zekaya odaklandıklarına işaret ederek, kendisinin ve diğer usta görüntü yönetmenlerinin, sinemanın 'görüntü sanatı' olmayıp, görüntü yönetmeninin senarist ve yönetmenin yarattığı dünyayı yakalayıp, anlayıp, onu canlandırmaya ve o hikayenin ruhunu ve duygusunu yansıtmaya çalıştığını kaydetti.

'Şimdi dünyada yeni trend kadın görüntü yönetmenleri. Bayağı güçlü geliyorlar, gençler, 40 yaşlarına yakın.' diyen Kaplanoğlu, bunun nedeninin, kadınların görüntü yönetmenliğine ilgisinin artması olduğunu söyledi.

Usta yönetmen Kaplanoğlu, sinemayla çok iç içe olan bu festivale Türkiye'den görüntü konusunda uzmanlaşmak isteyen sinemacıların mutlaka gitmeleri tavsiyesinde bulundu.

'Herkes, gerçeği net şekilde görmeye başladı'

Dünyaca ünlü oyuncu ve yönetmenlerin İsrailli film kurumlarıyla çalışmayı reddederek İsrail'in Gazze'ye saldırılarına tepki göstermesini çok önemli bulduğunu vurgulayan Kaplanoğlu, 'Ama esas bütün dünyada İspanya'dan Güney Amerika'ya, Japonya'ya kadar bütün insanlığın bu haksız sisteme çünkü mesele sadece İsrail-Gazze meselesi değil, bütünüyle 'Büyük bir kapitalizm mi?' diyeceğiz? Ne diyeceğiz ona? Bu dünya düzeninin hepimizi alıp getirdiği bu yere itiraz etmesi.' dedi.

Bu itirazın ortaya çıkışında Gazze'deki soykırımın çok etkili olduğunun altını çizen Kaplanoğlu, şunları kaydetti:

'Herkes, gerçeği net şekilde görmeye başladı. O insanların aidiyetlikleri sadece insan olmaktan geliyor. Müslüman oldukları, Orta Doğulu oldukları için değil. Bütün insanlık alemi olarak bu konuda tepki gösteriyorlar. Oyuncular da tabii, sinemacılar, yönetmenler, bizimkilerden çok daha fazla bu konuda söz sahipleri, kendilerini ortaya koyuyorlar. Çünkü onlar biliyorlar ki o sektörlerin aslında çok büyük bir kısmı bu işin içinde, İsrail'den yana duran ya da o sermayelerin içinden çıkıp gelen yerler. Belki yarın öbür gün iş bulamayacaklar, kapılar önlerinden kapanacak ama buna rağmen bu konuda seslerini çıkarma gücünü buluyorlar kendilerinde, insan oldukları için. Bu, çok değerli ve önemli bir şey.'

'Film yapmak çok ızdıraplı bir süreç'

Yönetmen Kaplanoğlu, dünyanın bu halinde aslında film yapmanın da çok 'ızdıraplı bir süreç' olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle tamamladı:

'Bugünün dünyasında sanatın, sinemanın, müziğin... Eğer yaptığınız işin kendisi bütün insanlığa ulaşamaz haldeyse yani bir şekilde engelleniyorsa veya düşündüğünüz, durduğunuz yer yüzünden size bir tür ambargo konuluyorsa o işi yapmanın nasıl bir mantığı oluyor, bilmiyorum. Yaptığınız mesleği, anlattığınız hikayeleri de sorguladığımız, ben kendi adıma söylüyorum bunu, süreç yaşıyorsunuz. Yani gerçeklikle, insan olmakla, insan gerçeğiyle durduğumuz yer zedeleniyor. Elinden hiçbir şey gelmiyor, elinden gelen şey film yapmak. Yaptığın film nereye gidiyor, kime gidiyor?

Artık o kadar şey daraltıldı ki bizim alanımızdaki yerler. Mesela bir platform var, Mubi. Bir bakıyorsunuz o platform aslında İsrail ordusuna silah tedarik eden bir finans şirketinin ortağı olmuş. Spotify'da da benzer bir başka finansal bağ çıktı. Benim Mubi ile hiçbir bağım yok, filmlerimi vermemiştim ama bu, orada filmleri olan yönetmenler, insanlar için doğrudan aslında bir katliama ya da soykırıma aracılık etmiş oluyor aslında baktığınızda. Yani bütün bunların içinde oturup işte film yapalım, böyle edelim duygusu aslında elinizden gidiyor. Şimdi ne yaparsanız yapın, sanatla uğraşmak bencil bir şey aslında. O nedenle yaptığınız film, yazdığınız eser veya yaptığınız, işte insanlığın bugün yaşadığı sorunları anlatsanız bile aslında doğrudan bir etkisinin olmayacağını biliyorsunuz. Zaten bir sürü filtre var, mecralar var, Netflix vs. Oraların kendine göre tercihleri var. Hem moral hem vicdani açıdan bir iş yapmak, bir işe kendinizi inandırmak dünyanın bu halinde çok kolay bir şey değil. Yani orada bir çatışma var benim içimde. Sonuç olarak bu, beni işimi yapmak, film üretmek anlamında engellemese bile, diyelim tırnak içerisinde duruşumuzu ve bakış açımızı etkiliyor.'