SEN DÜŞÜNME!

“Yüzyılımız, Sivil Toplum Kuruluşları çağıdır” deniyor. İnsanın ve ihtiyaçlarının ön plana çıktığı, bunları da sivil toplum örgütleri aracılığıyla gerçekleştirdiği dönemi yaşıyoruz. Kabaca; ideolojik STK’lar, belli bir medeniyetin içerisindeki irfan katmanlarına hizmet eden STK’lar, güncel ihtiyaçlara çözüm arayan STK’lar, bazı kişilerin şahsi ihtiyaçlarını gidermek ve egolarını tatmin etmek amacıyla kurulan STK’lar olarak sınıflandıracağımız bu yapıları alt başlıklar içerisinde çoğaltmak mümkündür.

STK’ların günümüzdeki en büyük sıkıntısı; bütün insanları kendi fikirleri çerçevesinde tornadan çıkmış kereste gibi tekdüze hale getirmeye çalışmalarıdır. Oysa bilinçli insanlar, başkalarının kendilerini dönüştürmeye çalıştığını anladıkları anda, yüksekçe bir duvar örmekte ve o andan itibaren kendisine yapılan öneri doğru da olsa bütün iletişim kanallarını kapatmaktadır. İşte STK’ların en büyük sıkıntısı da bu noktada başlamaktadır. Hâlbuki birey; “Ben, benim. Ben; kendime gitmek, kendim olmak isterim. Kendim gibi kokmak, kendim gibi görünmek, kendim gibi düşünmek beni ifade eder. Başkalarının beni bana bırakmayıp kendine benzetme çabaları huzursuzluğumu zirveye çıkarır. Ben, ben olarak, sen, sen olarak dünyaya gözümüzü açmıyor muyuz? İnsan olarak gözümü açtığımız bu âlemde, beni sana benzetmeye çalışmasan da olduğum gibi kabul etsen hayat daha yaşanır olmaz mı? Beni kendine benzetmeye çalışarak Allah’ın yaratışına muhalefet edip isyankâr olmuyor musun? Neden farklı yaratılmış olduğumuza bakarak gerçeğe ulaşmayı düşünmüyorsun? Eğer bunları düşünebiliyorsan, beni sana benzetmeye çalışmak niye?” diye düşünür.

STK’ların yetersiz kaldığı dönüştürme çalışmalarında ise bir başka araç devreye giriyor: İletişim teknolojisi. Gerek reklamlarla, gerekse TV dizileriyle zihin altına gönderilen mesajlar yoluyla da STK’ların tek tip toplum oluşturma çabalarına destek veriliyor. Bu noktalardaki eksikliklerin bazıları da sosyal medya yoluyla giderilmeye çalışılarak, özellikle bazı STK’lar tarafından şiddetle eleştirilen komünist düzene nazire yaparcasına, tekdüze toplum oluşturma çabalarına hız veriliyor. Bu kanallarla da verilen mesaj aynı: “Sadece sana söyleneni yap ve gerisini düşünme! Senin yerine zaten başkaları düşünüyor.”

Geneli bu şekilde açıklamaya çalıştıktan sonra bir de özele, şehrimiz Malatya’ya bakalım mı? Malatya’da kendi toplumuyla barışık ve kendi değerlerine yabancılaşmamış kaç aydın tipinden söz edebiliriz? Eğer söz edebilirsek, beslendikleri fikir kaynakları nelerdir? Ne kadar faydalanıp hangi yöntemi kullanıyorlar? Gördüğümüz kadarıyla küçük gruplar halinde adlarına dernek, vakıf ya da cemaat denilen birçok topluluk kendine Malatya’da taraftar edinme gayreti içinde. Bu oluşumlar, etrafındaki halkayı daha da genişletme hareketini her türlü yolu deneyerek sürdürüyor. Yalan yanlış, eksik, tarafgirlik anlamında uydurulmuş şehir efsaneleri ile desteklenmeye çalışılan sözünü ettiğimiz oluşumların ne yazık ki ayrıştırıcı olmaktan öteye geçemedikleri ortadadır. Yarısı dolu olan bardağın boş tarafının da olduğunu söyleyenleri adeta linç etme noktasına gelen bu oluşumların mensupları, TV’lerdeki süper ligin dört önemli takımının fanatik yorumcuları gibi davranmakta ve toplumumuz arasındaki ayrılıkları derinleştirmekten öteye gidememektedirler. Bu oluşumların, kendi içlerinde yetiştirdikleri ‘aydınlanmış’ insan tipi; fikir, sosyal ilişki, dünyaya bakış, insanların dertlerine çözüm getirme, dünyayı ve olayları okuma açısından ne kadar yeterlidir, o da tartışılır. Kendilerince olsa bile ‘Yetiştirdik’ dedikleri insan tipi, aydın/münevver mi yoksa daha uç noktada fanatik mi, değerlendirmeye değer.

Başı sonu belirsiz fikir sistemleri içerisinde savrulmayı; doğruyu bulma, kendini yetiştirme, hayatı ve insanları okuyabilme olarak görüp kendilerini ‘hamdım, piştim’ diye ifade eden bir kesimin varlığı da yadsınamaz. Bu tiplerin büyük çoğunluğunun çiçek bile açamayıp çiğ kaldığı da toplumun bilinçli bireyleri tarafından görülmektedir.Sabahtan akşama kadar kendisine ait olmayan cümlelerle konuşan bu kişiler, kulaklarına kendilerinden habersiz fısıldanan cümleleri söylerken kendi sözlerini söylediklerini sanmaktadır. Ne kendilerine ait bir görüşleri ne de düşünceleri vardır onların. İçinde bulundukları oluşumun liderinin sözlerini veya o oluşuma ait basın yayın organında okuyup duyduğu cümleleri gece boyunca tekrar edip ertesi gün konuşmak üzere başını yastığa koymaktadırlar.

Buna karşın; toplumuyla barışık, milletinin değerlerinden kopmamış, onu bilerek ve özümseyerek yaşayan ‘Aydın’, elbette toplumu etkiler ve ona yön verir. Elbette ki bu vasıflara haiz Malatya’mızın kanaat önderleri de vardır. Biz her zaman bu tip önderlerimizle gurur duyarız.

Aydın; dağı değil, dağın arkasını görendir. Geçmişten aldığı değerleri yarına taşıyan, yarın olabilecekleri bugünden sezinleyerek feraset ve basiret noktasında toplumun önünde olan insanlar, sayıca az da olsa karanlıkta kendini belli eden yıldız gibi parlayacaktır. Şimdi gözlerimizi kapatıp karanlıkta kalalım ve bir kez daha düşünelim: Malatya’mızda kaç tane ışık saçan yıldızımız var?