ŞEYH EDEBALI BUYRUĞUNCA...

Şeyh Edebalı’nın Osman Gazi’ye hitaben dile getirdiği ve her cümlesi hikmetle mücehhez nasihatini bilirsiniz.

Uhdesinde adalet, sosyal münasebet ilkeleri, Türk Töresi, İslam ahlakı ve daha neler var...
Ama bu manzumeyi bir cümle ile özetlemek gerekirse o da şudur: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
Tarihe not düşülecek bu sözler, güçlü ve kudretli bir devlet olmanın yolunun, istisnasız her vatandaşının bugününü ve yarınını güvence altına alan bir devlet olmaktan geçtiğinin en veciz ifadesidir.
Ve yine Beka-i Devlet'in sosyal bir devlet olmaya bağlı olduğu gerçeği de bu müstesna cümlenin derinliklerinde gizlidir.
Saadete gelecek olursak o da kamu kurum ve kuruluşlarının her kademesinde görev yapanlar başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşlarında, meslek teşekküllerinde, ticari müesseselerde görev yapanların, hizmet sunmakla mükellef olduğumuz vatandaşlarımıza karşı sorumluluklarımız ve hesap verme yükümlülüğümüz olduğunu bir an bile akıldan çıkarmamaları gerektiğidir.
Özellikle yönetici konumundaki eşhasın iyi düşünen, doğru karar veren, çözüm üreten, bilgi ve birikim sahibi tecrübeli kişiler olması son derece önem arz etmektedir.
Bununla birlikte istişarenin de kineş, kurultay adlarıyla kadim Türk devlet geleneklerinden birisi olduğunun altını çizmek lazımdır.
Bilinmelidir ki yönetim tek taraflı bir faaliyet değildir.
Yöneticilerin, maiyetinde bulunan personelin görüş ve kanaatlerini sormaları, makul olan düşünceleri karar ve tatbiklerinde kullanmaları, gerektiğinde vatandaşla direkt olarak görüşerek meseleyi kaynağından öğrenmeleri Devlet-Millet birlikteliğini ve güvenini perçinleyecek, Devlet mekanizmalarının hizmet kalitesini artıracak, vatandaşlarımızın sorun ve taleplerine daha net çözümler üretilmesine katkı sağlayacaktır.
Bu bağlamda; istişare, iletişim ve karşılıklı etkileşim, yönetim faaliyetlerini daha güçlü, daha etkin ve daha zengin bir hâle getirecektir.
Dolayısıyla, bilhassa yöneticilerin çevrelerinde farklı bakış açıları olan kişilerin bulunmasına özen göstermeleri, görev sahalarını ve güncel gelişmeleri daha geniş bir pencereden görmelerine imkân sağlayacaktır.
En önemlisi de korunması gereken ve sorumluluğu istisnasız hepimizin omuzlarında bulunan Yüce Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin itibarının her şeyden, herkesten daha kıymetli olduğu gerçeğidir.
İcra ettiğimiz görevler, taşıdığımız payeler kısmen kendi kesbimiz olmakla beraber, Necip Türk Milleti'nin, Şerefli Türk Tarihinin, zamana damga vuran Türk Devletlerinin bizlere emanetidir.
Ve asla unutulmamalıdır ki emanete sahip çıkmak hem Yüce Dinimizin, hem de Kutlu Töremizin emridir.