Şeyh Hasan, bozkır göçebe Türk oymağından ve bey soyundandır. Küçük yaşta ok atmayı, kılıç kullanmayı ve at sürmeyi öğrenir. Ahmet Yesevî dergâhında eğitim gören Şeyh Hasan hocasının duasını da almıştır. Yesevî, “Sen bir er değil on er gücündesin. Bundan böyle senin adın Şeyh Hasan Oner olsun,” demiş ve ona dua etmiş. Şeyh Hasan Onar’ın, Alâeddin Keykubad Dönemi’nde Alanya’nın fethine çevresindeki erenleriyle birlikte katıldığı anlatılır. Şeyh Hasan ve dervişleri iyi ok attıkları için Alanya Kalesi’nin fethinde büyük fayda göstermişler. Bundan dolayı Onar köyündeki bağ, bahçe ve tarlalar kendisine vakfedilir. Şeyh Hasan orada evlenir. Tekkesini ve “Karadirek” veya “Büyük Ocak” adı verilen 800 yıllık cemevini kurar. Köyüne de “Oner” adını verir. Bu isim zamanla Onar’a dönüşür. Köyün kuruluşuyla ilgili şu efsane anlatılır:
Şeyh Hasan yurt tutup yerleşmek için Anadolu’ya geldikten sonra dolaşa dolaşa Arapgir yakınlarına gelir. Şimdiki Onar çeşmesinin yanına ulaşır. Abdest alıp namaza durmadan önce elindeki değneğini toprağa gömer. Namazını kıldıktan sonra kuru değneğin gömüldüğü yerde yeşerdiğini görünce üzülür ve hayıflanarak, “Eyvah! Ben burada yurt tutmak istemezdim ama değneğim burada yeşerdi. Yurt yeri belli oldu der. Aradan yıllar geçtikten sonra Şeyh Hasan’ın yerleştiği Dişterik yazısında, ekip biçtiği topraklar civardaki köylüler tarafından birer birer satın alınır ve Şeyh Hasan’ın söylediği aynen çıkar. Günümüzde kuru değneğin yeşerdiği ulu ağaç ise Şeyh Hasan’ın türbesiyle beraber Onar köyünde hâlâ mevcudiyetini korumaktadır. 800 yıllık cemevi de köylüler tarafından korunarak günümüze ulaşmıştır.
Yörede Onar Dede ile ilgili de anlatılan birçok söylence vardır. Bu söylencelerden birine göre, bir gün kayınbabası Şeyh Hasan’ı ziyarete gelir. Damadının yerini çok beğenen Pir Baba suyun az olduğunu söyler. Durduğu yerde toprağı tekmelemeye başlar. Onun hiddetinden toprak ikiye ayrılır. Parmak kalınlığında su çıkar. Bugün Cennet Pınarı diye adlandırılan bu su Pir Baba’nın damadına hediyesidir. Bir başka efsanede ise, bir gün Şeyh Hasan oğlu Bahşiş ile ok yarıştırdığı anlatılır. Şeyh Hasan oğlunu okçuluk yönünden denemek ister. İlk oku Şeyh Hasan atar. Ok nişangâhı geçip Araplar Ziyareti denilen yere düşer. Şeyh Bahşiş’in oku ise babasının okunun düştüğü yerden yaklaşık seksen metre ilerde bulunan Dikmetaş’a düşer. Okların düştüğü yerler halk arasında düşek olarak adlandırılır; ziyaret kabul edilir. Babası tarafından yapılan imtihanı kazanan Şeyh Bahşiş babasının, “İki baş bir kazanda kaynamaz!” sözü üzerine yeni bir yurt kurmak için köyünü terk eder. Rivayet edilir ki, günümüzde Elazığ’ın Baskil ilçesine bağlı Ataf köyüne yerleşir. Yine anlatılan bir efsaneye göre, Sultan Alâeddin’in yolu askerleriyle birlikte Onar Dede’nin yaşadığı topraklara düşer. Askerlerin yiyecek içeceği, atların yemi tükenmiştir. Yanındakileri askere yiyecek ve atlara yem bulmak için görevlendirir. Askerler dolaşırken az ileride, bir mağarada aksakallı bir ihtiyarın ibadet ettiğini görürler. Biraz beklerler. Yaşlı adam ibadetine durmaksızın devam eder. Geri dönüp sultana durumu anlatırlar. Sultan, “Gidin buraya getirin,” der. Askerler hemen mağaraya varırlar. Durumu ihtiyara bildirirler. O da, “Beni görecekse sultan buraya gelsin der.” Askerler, “Sultan nasıl senin ayağına gelir?” diye karşı çıkarlar. Şeyh Hasan, “Siz söyleyin, o gelir,” diyen yaşlı adam ibadete devam eder. Olanlar kendisine olduğu gibi anlatılınca sultan, “Hele bir gidip görelim, bunda bir iş var,” der. İhtiyarın yaşadığı mağaraya varan sultan yaşlı adamın her hâlinden erenlerden olduğunu anlar. Selam verip yanına oturur, “Hem askerler hem de atlarımız aç,” der. İhtiyar, “O kolay,” diye seslenir. Yanındaki ocakta büyükçe bir kazan kaynamakta, diğer köşede ise bir torba arpa bulunmaktadır. Sultana bunları gösterir. Herkes hayretler içindedir. Yaşlı eren söze devam eder, “Askerlerinizi tembihleyin, hiç kimse atına çift yem vermesin,” der. Onar Dede bir kazan aş ile sultanın üç bin atlı, üç bin yaya askerini doyurur. Torbadaki yem ellerinde bulunan ölçekle dağıtılır. Ancak bir ata yetmez. Bunu gören yaşlı eren, “Sorun bakın, askerlerden biri çift ölçekten yem vermiştir,” der. Araştırırlar ve anlarlar ki çift yem yiyen bir at çatlayarak ölmüştür. Sorumlu asker bulunup cezalandırılır. Sultan Alâeddin bu duruma hem hayret eder hem de yaşadıklarından çok memnun kalır.