Sorunlu Sorumluluk.

Bizim gibi ülke toplumlarının insanının yaptığı en iyi iştir.

Tabi ilk başta da okumuşların.

Sorunlu sorumluluk.

Halk arasında bazıları buna şark, bazıları köylü kurnazlığı der. İş siyaset olunca da uygulama bireysellikten çıkıp toplumsallaşıyor. Tabi amacın boyutu da değişiyor. Kısaca siyaset bu. Amaca ulaşmanın en kolay yolu yani. Adam hiç bir şeye el atmaz. Ama çok iyi konuşur. Ne nere de, nasıl döner iyi bilir. Sorun nedir, çözüm kimdedir farkındadır. Uzun, kalıcı yollardan çok kısa yollar tercihidir. Toplumu bırak, Kendi sorunu bile olsa çözümü için gözü hep dışarıda, her şeyde bir başkasında medet bekler, en basit işini bile başkasına yaptırır. Yaptığı en iyi savunma, karşısındakinin üzerine oturttuğu saldırı savunmasıdır.

Özellikle kötü sonuçlarda hiçbir sorumluluğu olmaz. Ama her başarıda, olumlu her sonuçta mutlaka kendisine en büyük payı ayırır. Her zaman en iyi bilen, en iyi yol göstericidir. Öyle ki yeri geldiğinde, kendince her konu da danışılması gereken bir bilgedir. Bir iş yapılmadan önce kendisine danışılmadan atılan her adımın sonu hüsrandır. Önemli işlerin, önemli başarıların altında kendi imzası ve yol gösterici fikirleri vardır. Çok uyanık ve acayip kurnazdır bu kişi. Adeta saman altında su yürütür, kimsenin haberi olmaz, onun yaptığı işler den. Hele siyasette tam bulunmaz bir dehadır adeta.

Mesela; Bir yerde seçim mi var. Kendisi aday olmaz. O el altında kendisinden daha düşük profilli birini getirip aday ettirir ve başlar uzaktan gözlemeye. Zaman zaman el altında aday ya, başkana taktikler verir, yol gösterir.

Hatta bir yerde karşılaştığı zaman formalite den başkanın önünde önünü ilikler, el öper başkanı över de över. Onu adeta göklere çıkarır. Yerinde kalkar, kendi yerini başkana verir.

Başkanla konuştuğu zaman herkesin duyabileceği şekilde yüksek sesle konuşur. Ki o vesile ile orada bulunanlarda başkana ilgi göstersin, alakadar olsun, saygı göstersin. Zira başkana gösterilen ilgi, alaka, saygı aslında kendisine gösterilen sevgi ve saygıdır. Bunda müthiş bir mutluluk duyar. Başkan konuşmamı yaptı ilk alkış ondan gelir. Aferin, bravo. En büyük başkan bizim başkan. Aslında el altında bu alkışları kendisine yaptırıyor. Hani sorumluluğun en büyüğü onda ya. Başkanı iyi yönlendirmesi lazım. Zira sorun büyük olunca sorumlulukta büyük oluyor. Dikkatli olmak lazım.

Hayat mayat meselesi değil bu, daha ciddi parti meselesi, toplum meselesi. Adayın okuryazarlığı, tahsili yok ama boş ver nasıl olsa kendisi üniversiteyi dört yıl okumuştu. Başkan okumasa da olur. O toplumu yönetecek, bende onu.

Eh dolayısı ile yöneten aslında benim.

Davul on da tokmak bende.

Sorun bende sorumluluk onda.

Alan razı veren razı yani.

Millette memnun oh ne ala.

Bu bireysel yaklaşım tarzı günümüzde toplumumuzda olağan normal bir toplumsal yaklaşım ve anlayış tarzı olmuş durumda. En kötüsü de günümüz siyaset tarzı da bu anlayış temeli üstünde yapılıyor.

Tabi bu anlayışta da her iki taraf kendince bir yarar bulur bulmasına da kaybeden toplum olur oluyor o başka. Şimdi herkes kısa günün kãrı peşinde. Bu tabloyu bu anlayış ve yaklaşımı yıllar önce terk eden toplumlar bu gün demokrasinin beşiği durumunda olan ülkelerdir. Tabloyu uygulayarak kısa günün derdine düşen anlayış sahibi ülke ve toplumların insanları en başta da İslam ülkeleri her türlü adaletsizliğin, yolsuzluğun, ahlaksızlığın, kan ve göz yaşının girdabında debelenip duruyorlar.

Toplumda siyasi ve sosyal duyarlılığı olan büyük bir kesim de, özellikle aydın çevreler, bu kirliliği kenarda bana ne diyerek seyrediyorlar.

Ünlü Yunan filozofu platon ta milattan önce bu anlayış sahibi kişi ve toplumları uyararak şöyle demiş.

"Siyaset ile uğraşmamanın cezası kendisinden daha aptal insanlar tarafından yönetilmektir."