Su İnsan Hakkıdır

Su, insanoğlunun nefes almak kadar olmazsa olmazıdır. Su içmeden yaşayabilen canlıya rastlayamazsınız. Buradan hareketle suyun insan hakkı olduğunu söyleyebiliriz. Bir insanın içeceği ya da kullanacağı suya müdahale etmek kul hakkını doğurur. İnancımıza göre kul hakkı, Yüce Yaratıcımızın dahi konunun muhatabı olan tarafları arasında çözümlenmesi gerektiği emrini verdiği bir konudur.

İnsanlık tarihine baktığımızda medeniyetlerin su kıyısında oluştuğunu ve geliştiğini görürüz. Çünkü su, hayattır. Atalarımızın Orta Asya’dan göç etmesine sebep kuraklıktır. Tarihimiz böyle yazıyor. Seyhun ve Ceyhun Nehirleri arasındaki Maveraünnehir ile Fırat ve Dicle’nin arasındaki Mezopotamya, önemli uygarlıkların oluşturulduğu bölgelerdir. Anadolu’ya Orta Asya’dan göçen atalarımız bu coğrafyanın sulak, verimli topraklarına sahip olmayı hedeflemişlerdi. Anadolu’nun her yanında binlerce yıl öncesinin medeniyet kalıntılarına rastlamak mümkündür.

Nil Nehri’nin çevresindeki yerleşimi Nil Uygarlığı olarak adlandıranlar, medeniyetlerin su ile anıldığının en güzel örneğini vermişlerdir.

‘Su gibi aziz ol’ sözü aklımıza su ile ilgili söylenmiş birçok atasözünü, vecizeyi getirmez mi? Kültürümüzde su kaynaklarının kirletilmemesi ile ilgili birçok öğretiye rastlarsınız.

Dünyada çok büyük değişimlerin yaşandığı son 30–40 yıl içerisinde, insanlığın ortak değeri olan kaynakların ticari maksatla kullanılması yönünde birçok proje önümüze çıkar. Yer altı ve yer üstü zenginliklerinin paylaşılması emperyalist devletler bağlamından, çok uluslu şirketlere doğru kaymaktadır. Madenlerin ve petrolün, fertlere direk değil de en direk yansıması fazla sıkıntı doğurmamış gibi görünebilir.

Ancak su, hava ve tarım ürünleri her insanın günlük belki de anlık ihtiyacıdır. Bunlar gibi temel ihtiyaçların özelleştirilmesi ve uygulamalar yeni dünya düzeninin emperyalist istekleri doğrultusunda düşünülünce, insanların Yaratan’dan aldıkları kul hakkına tecavüzdür. Yakın dönemlerde doğal su kaynaklarının özelleştirilmesi endişemizde haklı olduğumuzu ortaya koyuyor.

Ülkemizde su; içme suyu, kullanma suyu, sulama suyu gibi sınıflandırılmaya başlandı. Malatya gibi içme suyunu doğal kaynağından alarak cazibe ile masrafsız evlerimize kadar getiren sistem, geçmiş yıllarda bozuldu. Bu durumda insanımızın şişe suyuna yönlendirilmesi bir oyun muydu? Bilemem. Fakat şehrimizde artık ticari suyun girmediği hiçbir mekân kalmadı.

Suyun en doğal insan hakkı olduğu biliniyorsa, yerel yönetimlere düşen görevlerin başında bunu ücretsiz sunmak ya da çok az bir ücretle kullanıcıya ulaştırmak gerekmez mi?

İnsan yaşamının sürdürülebilir olması için hava kadar suda gerekli değil midir? İnsanları yaratan Yüce Allah onlara suyu ve havayı bağışlamadı mı? Bunlardan birini onlardan almak yaşamlarının sonu demek değil midir? Bu nedenle suyu kul hakkı olarak göremez miyiz?