SUSMAK DA BİR ERDEMDİR

Dilin var ediliş amacı: Hayır, iyilik, esenlik, barış, dostluk “adına kullanılmasıdır. Dilin hataya düşüp şer yolunda yürümesi “ Boş konuşmak” la başlar. Buda hem dinleyen hem de konuşan için sadece zaman kaybıdır.

Boş konuşmak bilgi alışverişi yapmak, sevgi sözcükleri kullanmak, dertlere ve sorunlara çare olmak, aklın sözcüklere yansıması gibi anlamlı dil kullanımına engeldir. Gereksiz ve fazladan konuşmak da dilin yanlış kullanımıdır. Sır tutmada, dil çoğunlukla kendini frenleyemez. Bu da ona sır verene ihanettir. Alay etmek, ayıplamak, leke sürmek, gönül kırmak, hakaret etmek dilin işlediği kötülüklerdir.

Ve zamanın birinde, dört bilge dost buluşmuşlar “ Susmanın erdemi ”üzerine derin bir sohbete dalmışlar. İçlerinden biri, “Konuşmadığıma değil, konuştuğuma pişman oldum. Kimi zaman düşünmeden konuşurum, pişman olduğumda ise dilim beni dilim dilim eder. “demiş.

Bir diğeri, “Söylemediğim sözün efendisi, söylediğim sözün esiriyim, “diyerek karşılık vermiş.

Üçüncüsü, “Konuşanlara şaşarım ki, söylediklerinin çoğu aleyhine tanık olur. Ağızlardan çıkan sözler, sahibini yaralar,”sözleriyle farklı bir yorum getirmiş konuya.

Sonuncusu ise,” Konuşmayı kabul etmemek, söylediğimi reddetmekten daha kolaydır.”diyerek katılmış. Diğer üçüne.

Gerçekten, yerinde ve zamanında susmasını bilmek, kişiyi konuşmanın tuzaklarına düşmekten kurtarır.

Sessizlikte. Esenlik vardır. Susan aklını başına alır. Daha derin ve dingin düşünür. Kendini daha iyi denetleyebilir. İnsan ilişkilerini, yaşam sorularını, planlarını olumlu ve doğru çözmek gerçekleştirmek yolunda karlarını daha gerçekçi alabilir.

Düşüncelerimizi konuştuğumuzda, ağızda çıkan kelimeler kimi zaman başkalarına ya da ortama sadece zarar verir. Buda zaman kaybıdır. Kimi zaman da dinleyenlere yararlı, bilgi ve umut veren mesajlar içerir.

Dilin kendisi küçüktür ama işlevi kendinden büyük sonuçlara neden ola bilir. İşlediği hayır ve şerler çok büyük boyutlara ulaşabilir. İki tarafı keskin kılıçtır. Organ olarak da kullanım alanı geniştir. Göz yalnızca renk ve şekleri görür. Kulak belli titreşimdeki sesleri duyar. Ellerimiz dokunduklarının farkına varır. Temas etmediği nesneleri tanıyamaz.

Dil her kapıya anahtar olur. Kontrolümüzden çabucak uzaklaşa bilir. Hz. Muhammed, “Susan kurtulur,” diyerek konuşmanın tehlikelerine dikkat çekmiştir. Konuşan insan gösterişe kaçmadan, ego zıplamaları yaşamadan, konuşmanın şehvetine kapılmadan yararlı bilgiler ve haberler, manevi güç ve haz yaşatan gerçekler söylediği sürece dinleyenlerine artı değerler sunmuş olur. Böyle biri de, her daim aranan konuşmacı konumundadır.

Karşılıklı konuşmalarda devamlı muhalefet etmek, her fikir ve düşünceye itiraz etmek ve tam tersini söylemek dilin düştüğü tuzaklardan bir diğeridir. Kimileri için de, iç dünyalarına yerleşen haset ve çekememe güdüsü nedeniyle kendilerinden zengin ve ya ünlü olanlara çamur atmaktan ayrı bir zevk alırlar.

Confuçous’un,” Büyük insanlar az konuşur, çok çalışır,” sözünü, Socrates’in, “Yerinde konuşmasını ve susmasını bilmek akıllı insanların işidir.” Anlatısını anımsatmak isterim.

Dilin önünde bu denli tuzaklar oluşur, insanın dilini kullanmada son derece dikkatli ve kontrollü olmaya yönetmeli ve her şeyden öncede ona susmayı öğretmelidir. Unutmayalım ki; gerçekten susmakta bir erdemdir…