Yine Doğanşehir'e bağlı komşu köylerimiz olan Eskiköy ve Kelhalil’den örnek verelim... Eskiköy yolu üzerinde açılan taş ocağı daha bir kaç yıl öncesine kadar Elazığ’dan getirilen madenin yıkanması ve ayrıştırılması için kiralanmıştı. O bölgede ki sondajlardan sular çekilerek maden yıkanıyor ve tırlarla Gölbaşı ve İskenderun’a sevk ediliyordu. Neticede bölgedeki sular yetmedi ve birçok sondaj da kuruma noktasına geldi. Sondajlarını işletmecilere kiralayan çiftçilerin sonradan ne çok pişman olduklarına bizatihi şahitlik ettim. O da yetmezmiş gibi madenin yıkanmasından sonra kirlenen sular ise orman sahasına akıtılmıştı. Sonra bölgeye, Kelhalil’e yakın ve eski orman gözetleme istasyonunun hemen üstüne yeni bir taş ocağı açıldı ve bugünde orada, hem de ormanın tam ortasında söz konusu taş ocağı halkımıza hizmet (!) vermektedir. Sonuçta Hanpınar Ormanının içerisinde şu anda iki tane aktif olarak çalışan taş ocağı var. Ve o taş ocaklarının tozları ormana ciddi anlamda zarar veriyor. Düşünün ki yetişkin bir ağaç ortalama olarak günde 72 insanın ihtiyacını karşılayacak miktardaki oksijeni üretebiliyor. Bizler ise bize yaşam kaynağı olan oksijeni üreten ağaçlarımızın oksijen almasını “toz bulutları”” sayesinde engelliyoruz ve o ağaçların kurumalarına da usul usul tanıklık ediyoruz. Üstelik her patlatmada da Kelhalilli yurttaşlarımıza birer “deprem tatbikatı” yaptırdığımızı da ayrıca belirtmek istiyorum!
***
Şehrimizin idarecilerine hatırlatmak isterim ki “geleceği korumak” hepimizin sorumluluğudur. Ancak idari sorumluluğu olan sizlerinse en büyük sorumluluğu bu olmalıdır. Şimdi mevcut ruhsatların nasıl verildiğini ve kimin hangi kapasitede nasıl üretim yaptığını bir gözden geçirin! Dağına, taşına, ağacına ve suyuna sahiplik etmeyen yöneticilerin "vatan sevgisine" inanmadım-inanmayacağımda!.. Üretime-çalışmaya elbette sözümüz yok ama doğayı katletmeden ve suları kurutmadan üretemeyiz mi? Ya da bu kadar vahşice ve kar amaçlı olmadan “insani” ölçülerde ülkemizi güzelleştiremez miyiz? Evreni-ekolojiyi ve bize yaşam olan tüm doğayı dost edinmek varken, kendi evimizi yine kendi elimizle ateşe vermek niye?
***
Zaman gösterdi ki “Başımıza taşlar yağacak” deyimini geride bıraktık, artık “Başımıza taşlar değil, kayalar yağıyor” dersek yeridir. Ne olur, taş ocaklarını “dert ocakları” olmaktan çıkarın ve şu memleketin güzelliklerini “rantlara” kurban etmeyin!..
NE OLUR!!!