Derin derin düşünerek yaklaştı tütüncü dükkanına. Güneşin tüm sıcaklığını toplamıştı üstüne. Yüzü kapkaraydı. Yüzündeki kırışıklık iyice derinleşmişti. Sigara içmekten dişler, bıyıklar, parmaklar sararmıştı. Yine de kendine özgü bir güvenle. Selamun aleyküm dedi.
Tezgahta duran çocuk daha cevap vermeden, ne kadar dedi tütünler. "Atmış liradan başlıyor yüz yirmiye kadar var" dedi. "abi." Önce ucuz olanlardan birer sigaralık alıp sardı. Yaktı. Şöyle derinden içine çekerek dumanın yarısını içine yarısını dışarıya bıraktı. Tadına bakıyordu. Çocuk merakla takip ediyordu. Tabi ben daha merakla bakıyordum.
Ucuzları denedikten sonra yüz TL’lik olandan karar kıldı. "Bu olsun."dedi. Önce "Bir kilo."dedi. Biraz düşündü. Ardından ‘Yok yok yarım kilo olsun’ dedi. Pazarlık yaparken aklı cebi ile zevki arasında gidip geliyordu. Durdu. Biraz daha düşündü.
"Neyse boşver" dedi tezgahtaki çocuğa. "Sen bana iki yüz elli gram tart" dedi. Belli ki cebindeki ağırlık zevkine, isteğine ağır basmıştı. Bu ara yüz liralıktan sardığı sigarasını kapının önünde tüttürüyordu. Yüz yirmi liralık olandan hiç tatmadı bile. Çocuk tütünü tartarken, ben "Hangi köydensin hemşerim?" dedim. "Kapı dereli."dedi.
"Niye sen tütün ekmiyor musun?" "Ekiyorum" dedi. Ara vermeden devam etti. "Geçen sene ektim. Daha satamadım. Başıma bela oldu" dedi.
"Fiyat veren yok mu?"dedim.
"Yok yahu ne arayan var, ne soran" dedi.
"Onun için mi dalgındın?"
"Yok abi ya"
"Dert sadece bu olsa."
Tahminen aynı yaşlarda olmamıza rağmen abi diye hitap etmeye başladı. Belli ki derdin büyüğü içindeydi. Dokunsan ağlayacak gibiydi. Bahaneyle derdini paylaşacak birileri olsa hemen açılacaktı. Öylede oldu.
Dokundum.
"Hemşerim adın ne."
"Bülent."
"Bülent kardeş" Dedim."Bu tütünü ekerken kaç çeşit zehirli ilaç atıyorsunuz."
"Vallahi sayısını bilmiyorum. İki günde bir, bazen öyle oluyor ki sabah bir akşam bir ilaç atıyoruz" Dedi.
"Bunu bildiğin halde yinede içiyorsun."
"Abi sen benim yerimde olsan sen de içersin. Buraya gelirken dalgınlıktan şurada aniden düşmüşüm. Millet zannetmiş ki kalp krizi geçiriyorum diye başıma toplandı beni kaldırdılar."
"Başka dert ne?"
"Ooo ne yok ki. Çocuğu nişanladık. Şimdi evlendireceğim. Sorup soruşturuyorum bir sürü masraf. Ev yok ev kiralayacağız. Burada tekstilde çalışıyor maaş düşük yetmiyor."
"Ya gelin. O çalışıyor mu?"
"Oda çalışıyor çalışmasına da onunda maaşı yetmiyor"
Vatandaş Bülent'te dert çok. O kadar yakındı durdu. Sona doğru sordum Kapı dereli Bülent'e.
"Bülent kardeş seçimlerde kime oy verdin?"
“MHP ye” dedi.
"Güzel" dedim.
"Parti fark etmez. Sadece merak ediyorum. Oy kullanırken neye dayanarak partilere oy veriyorsun. Mesela MHP’ye oy verirken partinin nesine inanıp oyunu verdin."
"Vallahi abi" dedi." Ne bileyim işte milliyetçiliği, Türkçülüğüne, vatanseverliği, dindarlığı falan işte. Başka neden olacak."
"Peki Bülent kardeş demin gelirken sorunlara dalmış düştüm dedin. O zaman aklında ne vardı ki seni yere düşürdü?"
"Valla ne yoktu ki abi. Çocuğun evliliği, masraflar, tütün para etmiyor, soran yok, diğer çocukların masrafları, boğaza gidecekler falanda, filan bunları sende bilirsin" Dedi.
"Peki oy kullanırken niye partilerin senin geçim derdin ile ilgili politikalarına bakıp oy vermiyorsun?"
"Yani, mesela tütününü ne yapabilirler. Çocuğun yetmeyen maaşını nasıl arttırabilirler ki onun yükü en azından senin üstünde kalksın. Mesela bu elman para etmiyor diyorsun, ona nasıl bir çözüm getirecekler?" falan.
Konuşma bu seyirde biraz daha devam etti. Belli ki vatandaş Bülent dertlerin altında ezildikçe eziliyor. Kendince çare bulamayınca ne beyin ne beden dayanıyor ve yıkılıyor. Ve hala geçim derdine derman olacak, ona bir nefes aldıracak parti ve politikaları ya da politikacıları yanında görmüyor.
O zamanda seçimden seçime yine aynı yola yönlendirilerek dertlerini ha bire biriktirmeye devam ediyor. İyi bir sohbet ve tanışmaydı Bülent ile tekrar görüşmek dileğiyle ayrıldık. Tabi dertleriyle beraber.