Yok Olan Gülümsemeler

Gülümsemek, insanın iç dünyasından taşan bir zarafettir. Sokakta birbirine selam veren insanlar, pazarda alışveriş yaparken esnafla gülüşen müşteriler, okul bahçelerinde kahkahalarla oynayan çocuklar…

Gülümseme, hayatın tuzu biberidir. Gülümsemelerin yerini, donuk yüzler, yorgun bakışlar ve yapay, hesaplı yüz ifadeleri aldı. Ne yazık ki gülümsemek, bir stratejiye, bir gösteriye dönüşmüştür.

Toplumun yüzü asık, çünkü yüreği yorgun. Sürekli bir öfke, bir telaş, bir geç kalmışlık hâli… İnsanlar mutsuz, çünkü sürekli kıyaslıyor, kıyaslanıyor sürekli bir yerlere yetişmeye çalışıyor. Herkesin “daha çok şey” istediği ama kimsenin “gerçekten kim” olduğunu bilmediği bir çağdayız.

Gülümsemeler de bu yaşanılan hayatta kargaşanın, karmaşanın kurbanı oldu. Sanki herkes bir telaşın, bir endişenin içinde. Kimse kimsenin yüzüne bakmaya, baksa bile tebessüm etmeye cesaret edemiyor. Çünkü bir tebessüm bile “acaba neden gülümsedi?” diye sorgulanır hale geldi. Ne yazık ki insan ilişkilerinde güven azaldıkça, samimiyet de eriyip gidiyor.

Oysa gülümsemek bir lüks değil, bir ihtiyaçtır. Bir insana, bir hayvana, bir çocuğa, hatta bir ağaca gülümsemek bile ruhu onarır. Gülümseme, karşılıksız bir iyiliktir. Ne maliyeti vardır, ne de bir bedeli. Ama karşısındakine umut verir, dünyayı biraz daha yaşanır kılar.

Sosyal medya, sahte mutlulukların sahnesine dönüştü. Filtreli yüzlerde, yapay gülümsemeler de samimiyetin izi yok. Herkes mutlu görünmek zorunda hissediyor; çünkü gerçeği gösterenin dışlandığı bir düzen kuruldu. Gülümsemeler artı maskedir; ardında gizlenen bir yorgunluk, bir umutsuzluk vardır.

Toplum olarak ne zaman bu kadar ciddi, bu kadar gergin olduk? Belki de sürekli öfke, sürekli kaygı pompalayan bir çağın içindeyiz. Ekranlardan, sokaklardan, sosyal medyadan yayılan bir karanlık dalga var. İnsan, bu kadar çok negatifliğin içinde ışığını yitirmemeye çalışıyor.

O halde kaybolan gülümsemeleri yeniden bulma zamanı. Çünkü bir toplumun gerçek zenginliği, yüzlerindeki ışığın miktarıyla ölçülür.Gülümsemeyi geri kazanmak, sadece bir duygusal jest değil, toplumsal bir başkaldırıdır. Çünkü içten bir gülümseme, bu yapay dünyanın en samimi eleştirisidir.Belki de yeniden hatırlamalıyız: Gülümsemek zayıflık değil, bir direniştir. Kötülüğe karşı, umutsuzluğa karşı, yılgınlığa karşı bir başkaldırıdır.

Birine içten bir tebessümle bakmak, “Ben hâlâ insanım” demektir.

Saygılarımla