Malatya’nın Battalgazi İlçesi’nde bulunan Ulu Cami, Selçuklu camilerinin Anadolu’daki ilk ve tek örneği olmasının yanı sıra devrinin özgün süsleme sanatlarını da içinde barındırıyor.
Battalgazi, tarihi eserleri bakımından zengin bir kültürel mirasa sahiptir. Bu, zenginlik özellikle Selçuklu devrine ait eserlerde kendini gösterir. Malatya Ulu Cami, Anadolu camileri arasında gerek planı gerekse görsel zarafetiyle adından bahsettiren camilerdendir.
Doğu Anadolu Bölgesi'nin ve Fırat Nehri'nin stratejik konumunda yer alan bir yerleşim yeri olan Malatya’da birçok tarihi eser günümüze kadar en iyi şekilde korunmuştur. Bu eserlerin en önemlilerinden biri de Battalgazi Eski Malatya sınırlarında bulunan Ulu Cami’dir. Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat zamanında 1224 yılında inşa edilen Ulu Cami, İran’daki Büyük Selçuklu camilerinin Anadolu’daki ilk ve tek örneği olarak büyük dikkat çekiyor.
Kitabesine göre mimarları Yakup bin Ebubekir el-Malati ve Mansur bin Yakup olan Cami, dört eyvanlı plan ile Anadolu’da ilk özelliğini taşıyor. Mihrap önü kubbesine bitişik, ortasında bahçesi ve havuzu ile iç avlu tarihi camiye ayrı bir özellik kazandırmaktadır. Camideki süslemeler oldukça göz almaktadır. Mavi ve yeşilin tüm tonlarında bulunabilme özelliğine sahip değerli taşlardan olan Firuze ve mor çini mozaiklerden geometrik yıldız ve geçmeler, kemer yüzünde kalmış olan kitabe ve yine zikzak biçiminde çini mozaiklerle kaplı sütunlar oldukça dikkat çekmektedir. Kubbe etekleri ise üçgenlerin geometrik sanatı şeklinde örgü tuğlalar ile süslenirken, kubbe iç yüzeyi ise tuğla kaplamalı muazzam bir çini süslemeye sahip.
Kesme taş ve tuğlanın ustalıkla kullanıldığı Ulu Cami, Selçuklu tuğla işçiliğinin günümüze ulaşan en güzel ve zengin örnekleri arasında yer almaktadır. Çini mozaiğin süslemede yaygın olarak kullanıldığı Selçuklu devrinde Ulu Cami, en güzel örnek olarak karşımıza çıkıyor. Devrinin özgün süsleme sanatları arasında önemli bir yere sahip olan tarihi camide, çini mozaik bezemelerle zenginleştirilmiştir. Sekizgen tambur üzerine oturan kubbesi bulunan Ulu Cami’nin doğu, batı ve güney olmak üzere üç ana kapısı bulunuyor.
Caminin güney, doğu ve batı olmak üzere üç tane kapısı vardır. Doğu ve batı kapısı ayaktadır ve kullanılmaktadır. Güney kapısı: Yapının güney tarafında, doğu ucuna yakındır. Caminin yapım tarihi hakkındaki en eski kitabenin burada olduğu tahmin edilmektedir. Şu anda Malatya Müzesinde olan 7 adet taş bloktan oluşan bu kitabeye göre cami H: 621/ M: 1224 yılında yapılmıştır. Kapı, iç mekândaki birinci enine sahnın doğu kanadında yer alan kubbeli bir bölmeye tekabül eder. Ayrıca hemen karşısındaki Şahabiyye-i Kübra Medresesinin bugün çok az bir kısmı ayakta kalabilmiş olan portali ile aynı eksen üzerindedir. Orijinalde bu kapı medreseyle bağlantıyı sağlamak ve hükümdar kapısı olarak kullanılmak üzere yapılmıştır. Doğu kapısı: Doğu duvarının güney ucunda bulunmaktadır. Kapı üzerindeki kitabe tarihi H: 672 / M: 1274’dür.Bu kitabede Tanrının kullarından biri tarafından, bu kapının tecdiden (yenileme)tamir esnasında açtırıldığı yazılıdır. Bu tamirat işlemini yapan mimarın adı Hüsrev’dir. Taş işlemeleri tahrip olduğundan, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyon sırasında değiştirilmiştir. Sanat değeri bakımından batı kapısından daha üstün olduğunu söyleyebiliriz. Batı kapısı: Batı duvarının takriben ortasına isabet etmektedir. Hicri olarak 1 Rebiyyülevvel 645’te (M.1247) yapıldığı yazılıdır. Kitabeye göre bu kapı Keyhüsrevoğlu II. İzzettin Keykavus zamanında Emir Şahabeddin İlyas tarafından, Üstad Hüsrev isimli ustaya yaptırılmıştır. Açık ve kırmızımsı renkli taşlarla bazen bir, bazen iki sıra olmak üzere düzensiz sıralanmıştır. Diğer kapılara göre daha iyi korunabilmiş durumda olan portalin, zamanla geçirdiği sarsıntılar sonucu taşlarıyla oynanmıştır.
Kubbe: Mihrap önünde iki sahın genişliğindeki kare alanın üzerini örten kubbe, güneyde duvara dayalı ayaklarla birlikte altı destekli sivri kemerle eyvana bağlanmaktadır. Kubbe içi, yatay istif düzeninde sırsız tuğlaların aralarına, kare kabaralar şeklinde firuze sırlı birimler yerleştirilerek sipiraller meydana getiren bir örgü ile kaplanmıştır. Kubbe göbeğinde mor ve firuze renkli çinilerden ‘’ Mührü Süleyman ‘’ motifi şeklinde dekoratif kufi yazıyla ‘’ Muhammed’’ ismi yazılmıştır. Kubbeye zemin teşkil eden on altı bordür içinde, patlıcan moru renkli çini mozaikten nesih yazıyla Fetih Süresi 1-5. ayetleri vardır. Kuzeydeki eyvana açılan kemerin hemen üzerinde, tromplarla aynı seviyede yer alan kısımda kufi yazıyla usta kitabesi mevcuttur. Burada ‘’ Amele Yakub bin Ebubekir el –Malati ‘’ yazılı olup’’ Amele ‘’ kelimesinin altında ve üstünde nesih yazıyla ‘’ Ketbuhu Ahmed bin Yakub’’ ismi ve ibaresi yazılıdır. Mihrap sonradan yapılmıştır. Çini ile kaplı olan asıl mihrap duvarının 1893 yılında kış aylarında vuku bulan zelzelede yıkıldığı tahmin edilmektedir. Mihrap kitabeliğinde Sultan II. Abdülhamid’in el yazılı bir tuğrası ile iki beyitlik manzum kitabe ve bunun altında H. 1318/1320( M.1900/1902 ) tarihleri yazılıdır. Sağ tarafta yer alan ahşap minber caminin asıl minberi değil. Asıl minber Ankara Etnografya müzesinde bulunmaktadır.
Eyvan: İç avlu ile kubbe arasında kalan kısma verilen isimdir. Kubbenin kuzey kemerinden başlayarak, iç avluya bakan taç kemerin önüne kadar devam eder. Yarım kubbeye benzer bir şekli vardır. I.Kubbe ile eyvanı ayıran kemerin kuzey tarafında Reyhanî hatla Ali İmran suresi 18-19. Ayetleri vardır. Eyvan taç kemerinin kavis tablası üzerinde Bakara Suresi 255.ayeti yazılıdır. Yine avluya bakan yüzeylerinde, sağdaki mor renkli çinilerle kazıma tekniğiyle usta kitabesi, soldakinde ise girift bitkisel bezeme işlenmiştir. Doğu tarafında ‘’ALLAH’’ ve batı tarafında “MUHAMMED’’ isimleri girift olarak turkuaz renkli çinilerle işlenmiştir.
Avlu: Kubbe ve eyvan bağlantısının kuzeyindeki dikdörtgen planlı avlunun, doğu ve batı yönleri revaklıdır. Doğu revakı taş yapısıyla sonradan düzenlenmiştir. Batı revakı, tuğla yapısı ve çini süslemeleriyle asli durumunu kısmen korumaktadır. Revak kemeri güneyde eyvan cephesiyle, kuzeyde ise Kaysariya denilen ek bölme duvarıyla birleşir. Bu kemerlerden I.kemerin üstündeki alınlığın levhaları hariç diğer kemerlerin alınlıkları dökülmüştür. I.kemerdeki kufi kitabe de Ali İmran suresinin 19-20. Ayetleri vardır. II. Kemerde ise reyhanî hatla Tevbe suresinin 18-19. Ayetleri yazılıdır. III. kemer kufi hatla, Besmeleyle başlayıp İhlâs suresiyle devam eder. IV. kemer ise tamamen dökülmüştür.
Minare: İlk yapıda minare yoktu, bugünkü tuğla minare, batı duvarı yeniden düzenlenirken ( H.645 M.1247) buraya ilave edilmiştir. Estetik görünüşü muhteşem olup şerefenin alt kısmından itibaren üst kısmı yıkılmıştır. Yıldırım düşmesi sonucu gövdesi yarılmıştır. Taş olan kaide kısmının sonraki müdahaleler sırasında değişikliğe uğradığı anlaşılmaktadır. Taş kaidenin üzerinde tuğla yapısıyla sekizgen papuç ve silindirik gövde yükselmektedir. Kalın gövde yukarıya doğru hafif daralmayla devam eder.2 metre boyundadır.
Kaysariya: Caminin kuzeyindeki, ikinci bir cami gibi fonksiyon gören ek bölüm (kaysariya) avlunun kuzeyine örülen bir duvarla asıl camiden ayrılmıştır. Duvar kesme taş malzemelidir. Avluya bakan cephe yüzeyine, sivri külahlı iki dayanma kulesi yerleştirilmiştir. Bu bölümün değişik yerlerinde muhtelif ölçülerde pencereler vardır. İki dayanma kulesi arasında kalan üstteki yüzeye Kaysariya yazısına ait üç satırlık kitabe konulmuştur. Memluklular dönemine ait olduğu sanılmaktadır. (14. Yüzyılın 2. Yarısı)