Uçak yolculuğundan vazgeçince Azeri subay ben izin aldım sizi Azerbaycan’ın Gence şehrinden uçağa bindirip döneceğim dedi. Olmaz, zaten sizi bu kadar yorduk bizi otobüs terminaline bırakın yeter dedim. Karabağ gerginliğinin pik yaptığı dönemmiş, hayır sizi yalınız gönderemem Ermeniler başınıza iş açar dedi. Otobüs terminaline gittik otobüse bindiğimizde otobüste Azeri şivesiyle konuşan kimseler gördüm ve Azeri subaya siz yorulmayın burada Azeriler var onlar bizi yönlendirsin dedim . Aralarında konuştular , bizi onlar Gence ‘den uçağa bindireceklerini söylediler .Bakımsız asfalt yollardan giderek akşam yaklaşık altı saat sonra Tiflis’e ulaştık. Tiflis’te kapıları olmayan koridora yerleştirilen yan yana dört tuvaletin olduğu bir otele yerleştik. Kapıların olmayışı çok garibimize gitti ve neden kapılar yok diye sorduğumuzda, onların bu tür yapılarında öyle olduğunu öğrendik. Yıldızlı oteller, evler, havaalanları hariç tüm umumi tuvaletlerde kapı olmazmış. Sabahleyin tekrar otobüse binip Gence havaalanına bizi Azeriler bırakıp ayrıldılar. Öğleye doğru Bakü havaalanına indik ve bir taksiye binip Hazar denizi kıyısında Azatlık meydanına yakın sempozyumun yapıldığı Bakü’nün en iyi oteline vardık. Yolda taksi şoförü Türk gardaş, iran gardaş diye sordu ve biz Türk gardaş dedik, indiğimizde ne yaptıysak para almadı, siz konuksunuz dedi. Bakü’den dönünceye kadar on gün boyunca hangi ticari taksiye bindiysek aynı gerekçeyle hiçbir taksiciye parayı kabul ettiremedik.

Otel resepsiyonuna Türkiye’den sempozyuma geldiğimizi söyledik. Konuşmamızı zor anlayabiliyorlardı, anlamamış olmalılar ki , hayır burada öyle bir şey yok dediler. Arkadaş duvardaki asılı sempozum afişini gösterdi, ha sizi yukarıda bekliyorlar dediler ve bizi bizimle ilgilenecek iki kişiye teslim ettiler. Kayıt , otele yerleşme ve diğer aktiviteler başladı. Bizimle ilgilenen kişiler otel lobisinde ellerinde 99 ‘luk tesbih olan, pantolonları diz vermiş birkaç kişi vardı sakın bunlardan uzak durun, bunlar KGB ajanları diye bizi uyardılar. Yine otel lobisinde İran’dan gelen Azeri kökenli akademisyenler ile ilgilenmek istedim. İran’da durum nasıl, Farslıların sizlere bakışı nasıl diye sorduğumda aman, aman bunları sakın sormayın kapatın ,kapatın dediler. Anladım ki Azerbaycan Azerileri nasıl KGB tarafından sıkı takipteyse İran Azeri Türkleri de Farslar tarafından takipteymiş.

Otelin lobisinde otururken dört Azeri ile tanıştık. Birisi Bükünün trafik müdürü, diğer ikisi yine Bakü’de görevli kimseler ve biride Karabağ’da çatışmalarda bulunmuş bir subaydı .Karabağ’da Ermenilerin baskın olduğu bir dönemdi. Zaten ondan bir yıl sonrada Ermeniler tamamen karabağı işgal ettiler. Neden Ermenilerin karşısında başarısız olduklarını sorduğumda onlar kömah gelirler yani sayıca çoklar dedi. Bu ekiple iyi kaynaşmıştık. Otelde otel dışına fazla çıkman dışarıda bir şeyler yemeyin diye tembihlemelerine rağmen bu gurupla Bakü’yü ve Azerileri tanımak amacıyla otel dışına açıldık. Bizi yanlış anlamayın bizim para birimimiz sizinkinden yüksek siz bize rehberlik edin harcamaları biz yapacağız diye ısrar ettiysekte kabullendiremedik. Biz İstanbul’a gelince de siz bizi gezdirirsiniz dediler. Bir yıl önceki Bakü Azatlık meydanındaki Rus tanklarının Azerilerin gösteri sırasındaki katliamını anlattılar. Biz alanda toplandık, bize dendi ki korkmayın Türkiye yardıma gelecek dediler ve bizde dağılmadık. Tanklar üzerimize yürümeye başlayınca biz ağlaşarak gökyüzüne bakarak Türk uçaklarını bekledik ve maalesef uçaklar gelmedi yaklaşık bin kişi orada ezilerek bizi dağıttılar dediler. Azatlık meydanındaki katliamdan iki yıl sonrada Azerbaycan bağımsızlığına kavuştu , seçimler oldu ve Ebulfez Elçibey Cumhurbaşkanı seçildi.

Bakü’ye gidişimizin dördüncü günü akşamı Bakü’nün en büyük eğlence yeri olan Gülistan’a bizi götürdüler. Gülistan adını bir yıl öncesi Turğut Özal Gülistanda ağırlandı diye bizim gazetelerden duymuştum. Çok büyük bir gazinoydu, sahnede aynı anda otuz kırk revü kızlarının sahne aldığı bir gazinoydu. Bir yandan sohbet ediyoruz bir yandan da sahneyi seyir ediyoruz. Zaman epeyce ilerledikten sonra eğlenceye ara verildi. Bitişiğimizde yirmi kişinin oturduğu masadan biri Türkiye’den mi geldiniz dedi, evet sizde mi Türkiye’den geldiniz dedim. Zira bizim şivemizle konuşmuştu. Hayır ben Türkiye’de İskenderun demir çelik fabrikasının kuruluşu döneminde çalıştım ve Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilk bağlantıyı kuran kişiyim deyip kendini tanıttı. Sıcak bir atmosfer oluştu, masaları birleştirelim dediler ve masaları birleştirip masadakileri karşılıklı tanıştırdık. Karşımda oturan kişi için şimdi adını unuttum bu Azerbaycan’ın Vehbi Koçu ,yani en zengin kişisi diye tanıttı. Tabii İskenderun’da çalışan mühendis ile rahat anlaşabiliyorduk. Bizi Bakü’de görmekten çok mutlu oldular, hepsinin de sevinçten gözleri ışıl ışıl ediyordu. Onların bu memnuniyetinden bende cesaret alarak içinizde komünist varmı ,size Kafkaslarla ilgili bir şiirim var onu okumak istiyorum diye sordum. Şu arkadaşımız polit büro ( Polit büro, SSCB’de komünüst partisinin en üst düzey kurulu) üyesi ama korkma oku ada bizden dediler. Bende KTÜ de 1973 yılında öğrenci iken sankide Kafkas dağlarından savruntu ile yağan kardan esinlenerek yazdığım şiirimi okudum.

(Devamı ve son bölümü haftaya)