Mustafa Kemal Atatürk’ün; “bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah'ın emrettiği şey, erkek ve kadının beraber olarak ilim ve bilgiyi kazanmasıdır.” sözü ile toplum hayatındaki kadına verdiği önemden bahsedeceğim.
Osmanlı devleti döneminde kadınların elindeki birçok hak alınmıştı. Hatta kadının adı yok sayılarak, sadece çocuk doğuran hizmetçi olarak görülmeye başlanılmış. Evlenirken yaşın önemi ve alınması gereken rıza yoktu. Kadın, kendisi daha çocukken, çocuk bakmaya çalışıyordu. Atatürk, Cumhuriyete geçiş döneminde devletin toprakları gibi üzerinde yaşayan halka da insan haklarını getirdi. Bu haklar içinde kadınların insan olduğunu hatırlatan haklarda vardı.
Atatürk’ün yaptığı inkılaplar ve Türk ailesinin kuruluşunu yeniden düzenleyen Türk Medenî Kanunu'nun kabul edilmesiyle, kadının sosyo-ekonomik ve sosyo-politik hayatta da erkeğin yanında, eşit şartlarla yer almaya başlanılmıştır. Kadınlar aile kurma, eğitim yapma ve istediği mesleği seçme hak ve özgürlüğü gibi sosyal haklar kazanmıştır. Daha önce birden fazla kadınla evlenebilen erkek, bundan böyle bir tek kadınla ve resmi nikahla evlenmek zorunluluğu getirildi. Evlenmede kadın ve erkeğe yaş sınırı konuldu. Evlenmede temsil yolu kapatıldı ve karşılıklı rıza ile, yasal yetkili önünde evlenme mecburiyeti getirildi.
On dört asırlık dini ve sosyal bir töre, bir tek kanun hükmü ile ve yasal olarak son bulması, gerici zihniyet tarafından tepki görmüştür. Bu inkılapları topluma benimsetmeye çalışıp, hem de bu zihniyetle mücadele eden Mustafa Kemal Atatürk, yaptığı bir konuşmada; “bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse o sosyal toplum felçlidir!” demiştir. Atatürk bu çağdaş düşünüş ile Türk kadınının, Türk toplumu içindeki yerini ve statüsünü göstermişti.
Çarşaf ve peçenin, suçluların tespit etme konusunda polisin çalışmalarını engellediği iddia edilerek, Trabzon Valiliğince kadınların bu tür kılıkla dolaşmaları yasaklanmıştır. Bu yasağın, söz konusu ilde hiç bir tepki ile karşılanmadığı kısa zamanda saptanmış ve yasak, tüm ülkede uygulanmıştır. Artık Türk kadını, Türk kültüründe ve Türk folklorunda olmayan sun’i örtünmeden de kurtulmuş oluyordu. Bu, kafes arkasından dünyayı seyretmeye veda demekti. Bundan böyle, bir daha bu kafese, bu peçeye Türk kadınım hiç bir güç döndüremeyecektir. Kılık kıyafetle ilgili yapılan inkılaplar konusunda Atatürk; “kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok; ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır! Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacağı aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım.” demiştir.
Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşebilmesi için, kadınlarımıza siyasî hakların verilmesi gerekiyordu. Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında görevini fazlasıyla yapmış olan Türk kadını, ülke yönetimine de katılmalıydı. 1924 Anayasası'nda kadınlara da seçme ve seçilme hakkı verilmesini istedi. Atatürk'ün istediği, her Türk'ün seçme ve seçilme hakkı olduğu ve 30 yaşını dolduran her Türk'ün milletvekili seçilebileceği belirtildi. Ancak gelen tepkilerden sonra komisyon sözcüsü, “Her Türk derken yalnız erkekleri kastettiklerini” söyledi. Bunun üzerine Recep Peker, “Kadınlar Türk değil mi beyefendi!” diye bağırdı. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesini isteyen milletvekilleri “dine saygısızlıkla” hatta “Bolşeviklikle” suçlandılar. Kısacası verilen teklif reddedildi. Her fırsatta kadınların önemini dile getiren ulusal kahramanımız, 1930 yılında kadınlara belediye ve muhtar seçimlerinde aday olma, 1934 yılında da TBMM'de milletvekili olma ve oy kullanma hakkı tanınmasını sağladı. Atatürk, artık Meclisi açış konuşmasına, diğer konuşmalarında olduğu gibi “ Efendiler, veya “ Baylar” diyerek değil, “ Bayanlar ve Baylar” diyerek başlıyordu. Çünkü mecliste artık kadınlarımız da yerlerini almıştı. Atatürk, kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkına kavuşmalarından duyduğu memnuniyeti şöyle ifade ediyordu: “Belediye seçimlerine katılarak siyasal yaşamda kendini deneyen Türk kadını, şimdi genel seçimlere katılırken hakların en önemlisini kullanmaktadır. Pek çok uygar ülkede kadınlara tanınmayan bu hak, bugün Türk kadınının elinde bulunmaktadır. O, bu hakkı yetki ve ehliyetle kullanacaktır.”
Türk kadının ve Türk erkeğinin eşit yaşamasının yanı sıra, M. Kemal Atatürk eğitim içinde eşitliği sağlamaya çalışmıştır. Eşitliği dile getirdiği bir konuşmada; “Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir..” demiştir.
12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi Nisan 1935'te İstanbul'da, Romanya temsilcisi A. Cantacuzene'in; “Dünyada yeni bir dönem başlatan Atatürk, Türk kadınına verdiği haklarla anayı hak ettiği yüksekliğe eriştirdi. Batı'ya verdiği bu dersin unutulması mümkün değildir.”
Fatoş Karaoğlu – Malatya – 01 Mayıs 2022