Dünya; insanla güzel, sevgiyle sıcak, dostluklarla anlamlı… Bütün bu hasletleri ruhumuzda hmemiz için bir koronavirüs yetti de artı bize. Meğer hayatı sevdiren ne de çok sebeplerimiz varmış da biz farkında değilmişiz.

Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve hızla dünyanın 170 ülkesine yayılan, musallat olduğu insanların ciğerlerine yerleşerek nefesini kesen, bugün itibarı ile milyonlarca insanın hastalanmasına, 160.000 kişinin ölümüne sebep olan; ülkelerin ekonomilerini temelinden sarsan şu koronavirüs illeti olmasa idi biz insanlar, sahip olduğumuz değerlerin kıymetini bilmeden yaşıyor olacaktık. O gözle görülemeyecek kadar küçük virüs, biz, doğumla ölüm arasındaki çizgide şuursuzca yürüyen insanlara ve insanlığa öylesine büyük dersler verdi ki…
Öncelikle ve özellikle biz insanlara; “seni yaşatan bedeninle birlikte üzerinde yaşadığın dünyanın kıymetini bil. Senin her şeyden önce temiz havaya, temiz suya, temiz toprağa ve temiz gıdaya ihtiyacın var. Bedenin hakkını vermez, yaşaman için gerekli olan havayı, suyu, toprağı kısacası sahip olduğun zenginlikleri hor kullanır; hoyratça ve bu hızla kirletmeye, yok etmeye devam edersen benim gibi daha çok belalara, musibetlere duçar olursun.”, dedi.
Gerçekten de kazanmak, daha çok kazanmak hırsı ile tabii zenginliklerimize acımasızca kıydık. Rant uğruna tabiatı tahrip ettik, ağaçları kestik, orman yangınlarını kayıtsız gözlerle seyrettik, gerekli tedbirleri almadık. Ormanların ve ağaçların başta kuşlar olmak üzere diğer hayvanların evleri, yuvaları olduğunu unuttuk. Tarım arazilerine rant gözü ile baktık kısa sürede ne getirir diye düşündük. Bir büyük savurganlıkla bize verilen nimetlerin kıymetini bilemedik.
Sağlığımızın her şeyin üstünde olduğunu yeterince anlayamadık. Sağlığın temizlikle olan birlikteliğini göz ardı ettik. Aklın, bilimin ve maneviyatın önemini kavrayamadık. Ailenin, akraba bağlarının, dostluğun, arkadaşlığın, komşuluk ilişkilerinin hayatımızın rengi, kokusu, deseni ve sevinci olduğunun bilincine varamadık.
Koronavirüs, bize maddi kayıpların yanında manevi eksikliklerimizi de hatırlattı. Kibrin ve büyüklenmenin verdiği umursamazlık ve acımasızlıkla unuttuğumuz eşref-i mahlûkat yönümüzü ne derece ihmal ettiğimizi gösterdi. Bir yanda israfın ve savurganlığın doruklarında yaşayanlar diğer yanda Birleşmiş Milletler raporlarına göre her yıl açlıktan ve gıdasızlıktan ölen 8500 çocuğun varlığını hatırlattı. Bir küçük virüs, dünyaya gelmemize sebep olan anne ve babalarımıza karşı görev ve sorumluluklarımızı düşündürttü. Dedelerimize ninelerimize saygıyı kulak ardı etmenin ne büyük yanlışlık olduğunu kulaklarımıza fısıldadı. Sofraya besmele ile oturmayı kalkarken “elhamdülillah”, diyerek şükretmemiz gerektiğinin şuuruna varmamıza sebep oldu. Sokaklarda özgürce dolaşmanın ne büyük bir nimet olduğunu bizzat yaşatarak öğretti. Bu arada da dünyanın ve hayatımızın kontrolünün elimizde olmadığını vurgulattı.
Koronavirüsle birlikte korkunun ve endişenin yanı sıra tevekkül ve teslimiyetin özüne indik. Takdir ve tedbirin sınırlarını yeniden çizdik. Küçük şeylerin ne kadar büyük; büyük sandıklarımızın da ne denli cüce kaldıklarını idrak ettik. İnsan için ebedi rotanın ne olması gerektiğini yüreğimize nakşettik. İnsana emanet edilen bedenin, akıl, irade ve sorumluluğun hayatımızın mihenk taşları olduğunun şuuruna vardık. Sevginin, saygının, merhametin, şefkatin, adaletin insanı insan yapan değerler manzumesi olduğunu yeniden hatırladık. Yalanın, riyanın, gıybetin, aldatmanın ne kadar süfli şeyler olduğunu; düşmanlığın, kinin, kötülüğün yersizliğini ve anlamsızlığını anladık. İndirilen din ile öğretilen din arasındaki farkın, farkına vardık. Allah'tan öğrenilmesi gereken dini, Allah'a öğretmeye kalkmanın ne büyük bir hata olduğunu anladık. Din bezirgânlarının hurafe ve cehaletleri ile bir yere varılamayacağını idrak ettik. "Allah’ım beni ilimle zengin et; akılla ve yumuşaklıkla beze; kötülükten çekinmekle yücelt; kötü işlerde bulunmamakla güzelleştir.", diyen İslam peygamberi Hz Muhammed’in(sallallahu aleyhi ve sellem) beyanı ile kendimize yeniden çekidüzen vermemiz sonucuna ulaştık. Dünyanın güzel ahlakla düzelebileceği gerçeğini kavradık. Semavi dört dinin ilk emirleri olan “dürüst ol”, “sev”, “yaşat” ve “oku” kavramlarının insan ve insanlık için ne kadar önemli olduğunun şuuruna vardık.
Yanlış ve hatalı yol tutan ve tuttuğu yolda ilerlemeye çalışan insanoğluna; “dur arkadaş!”, diyen koronavirüs, bize gerçekten o kadar çok şeyi öğretti ki… Ne demişti atalarımız; “bin nasihatten bir musibet yeğdir.” Evet, bundan böyle yeryüzü yuvarlağının üzerinde emin ve huzurlu bir ömür sürmek için parolamız belli; “dürüst ol”, “sev”, yaşat” ve oku!”