Yaşam

Frida Kahlo kimdir? Tahta Bacak Frida Kahlo'nun hayatı

Dünyaca ünlü ressam Frida Kahlo’nun ardında sadece tablolar değil; kazalarla, ihanetlerle ve devrimci duruşla örülü bir yaşam öyküsü kaldı. Peki onu bu denli unutulmaz kılan neydi?

20. yüzyılın en ikonik sanatçılarından biri olan Frida Kahlo, yalnızca fırçasıyla değil, acılarıyla, aşklarıyla ve mücadeleci ruhuyla da hafızalara kazındı. Bugün hem sanatıyla hem de yaşam öyküsüyle popüler kültürün güçlü bir figürü haline gelen Frida’nın hayatı, baştan sona ilham verici bir tablo gibi… İşte "Tahta Bacak Frida" lakabıyla da anılan Frida Kahlo’nun bilinmeyen yönleri, geçirdiği kazalar, büyük aşkı Diego Rivera ve sıradışı yaşamı.

Frida Kahlo Kimdir?

Tam adı Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderón olan Frida, 6 Temmuz 1907’de Meksika’nın Coyoacán bölgesinde doğdu. Ancak o, doğum tarihini Meksika Devrimi’nin başladığı 7 Temmuz 1910 olarak ilan etti. Hayatını devrime ve sosyalist ideallere adamış biri olarak, kendi doğumunu da modern Meksika’nın doğuşuna bağlamak istedi.

Neden ‘Tahta Bacak Frida’?

Frida, henüz 5 yaşındayken geçirdiği çocuk felci nedeniyle sağ bacağını düzgün kullanamaz hale geldi. Bacağı diğerinden ince ve zayıf kaldı, yürürken hafif aksıyordu. Bu yüzden çevresi ona acımasızca "Tahta Bacak Frida" lakabını taktı. Bu ilk büyük fiziksel acıydı ve ileride yaşanacak daha büyük kırılmaların habercisi gibiydi.

“Chapultepec’teki düşüşümle, daha sonraları yaşadıklarım arasında ne tür bir bağlantı kurulabilir bilmiyorum. Ama acının bedenime ilk kez o gün girmiş olduğuna eminim.” – Frida Kahlo

Hayatını Değiştiren Otobüs Kazası

Frida'nın hayatı 1925 yılında, henüz 18 yaşındayken geçirdiği trafik kazası ile bambaşka bir yöne evrildi. Bindiği otobüs, bir tramvayla çarpıştı. Vücudu demir çubuklarla delindi, omurgası kırıldı, birçok kemiği parçalandı. Aylarca hastanede kaldı, 32 kez ameliyat geçirdi ve ömrü boyunca ağrılarla yaşadı. Bu dönemde ailesinin teşvikiyle resme başladı. İlk otoportresi, "Kadife Elbiseli Otoportre" (1926), sanat yolculuğunun başlangıcı oldu.

Kazayla birlikte yataklara mahkûm edilen Frida, tavana yerleştirilen bir aynadan yansıyan görüntüsüyle kendini çizmeye başladı. Bu otoportreler, hem acının dışavurumu hem de benliğini yeniden inşa etme yoluydu. Hayatının ilerleyen döneminde çizdiği 143 tablodan tam 55’i otoportreydi.

Frida, resimlerini göstermek için dönemin ünlü sanatçısı Diego Rivera ile tanıştı. Aralarında kısa sürede tutkulu bir aşk başladı. 1929’da evlendiler. Fakat bu evlilik, aşk kadar ihaneti de beraberinde getirdi. Rivera'nın sadakatsizliği ve Frida’nın düşkünlüğü arasında gidip gelen ilişkileri, iki kez evlenip boşanmayla sonuçlandı.

Troçki ile Olan İlişkisi ve Politik Kimliği

Frida, sanatın yanı sıra politikayla da yakından ilgilendi. Meksika Komünist Partisi üyesiydi. Eşi Diego sayesinde Rus devrimci Lev Troçki ile tanıştı ve bir süre ilişki yaşadı. Troçki’nin eşi durumu fark edince ilişkileri sona erdi. Frida, hayatı boyunca siyasi inançları uğruna mücadele etti ve bu yönü onu sadece sanatçı değil, bir aktivist haline de getirdi.

Frida, yalnızca Meksika’da değil, dünyada da büyük ilgi gördü. 1938’de New York’ta açtığı ilk kişisel sergi büyük yankı uyandırdı. Ertesi yıl Paris’teki sergisiyle Avrupa’da da takdir topladı. Salvador Dali, Pablo Picasso gibi sanatçılar eserlerine hayran kaldı.

Sanatıyla Acılarını Resmetti

Bebek kayıpları, fiziksel acılar, aldatılmalar… Frida bunların hepsini tuvallerine taşıdı. Resimleri, hem kişisel hem de politik bir manifesto gibiydi. Sürrealist olarak tanımlansa da bu tanıma mesafeli yaklaştı:

“Gerçeküstücüler kendilerini çok ciddiye alıyor. Ben sadece acımı resmettim.” – Frida Kahlo

Sağlık durumu giderek kötüleşti. 1953’te bacağı kangren nedeniyle kesildi. Son dönemlerinde bile resim yapmaya ve ders vermeye devam etti. Öğrencileri ona "Los Fridos" adını verdi. Frida, 13 Temmuz 1954'te, ardında acılar, resimler ve unutulmaz bir miras bırakarak hayata gözlerini yumdu.